
Uğur Kurt cemevi avlusunda polis S.K’nın tabancasından çıkan kurşunla katledildi. Olay ilk önce “Havaya atılan ateş so Devamı..

“Zorbalık karşısında sessiz kalan herkesin içindeki insan ölür!” diyor Akinwande Oluwole Soyinka isimli Nijeryalı yaza Devamı..

27 Mayıs 1995 tarihinden bu tarafa bir grup insan, gözaltında devletin askeri–polisi tarafından yani bizzat devlet iradesiyl Devamı..

CEMEVİNDE ÇOCUKLARA DİN EĞİTİMİ (ALEVİLİK) VERİLMELİ Mİ?
Din dersi, olması gereken haliyle sadece soyut düşünme yeteneği oturmuş bireye ve seçmeli olarak eğitimi verilmesi gereken bir alandır. Din dersi alacak kişinin evrensel değerleri benimsemesi öncelik olarak belirlenmelidir. Bunun yanında elbette kişiye din dersinin beli bir inanca yönlendirme değil, genel olarak dinleri tanıtma ve dinler tarihi alt yapısıyla verilmesi gerekmektedir. Böylece birey, inançlar arasından kendi iç dünyasına uygun olanı seçmek için bir özgürlük alanı elde etmiş olur. Radikal laikliğin uygulandığı toplumlarda din eğitimi bu haliyle verilmektedir.
Ülkemizde din eğitimi, bireyin sistemli ve programlı bir biçimde Sünni İslam’a yönlendirilmesi şeklinde uygulanmaktadır. Bu anlamda Türkiye’de din eğitimi, zaten insan haklarına aykırıdır. Çocuklara verilen din eğitimi ise bu çerçevede ele alındığı sürece aynı zamanda pedagojik ilkelere de aykırıdır ve çocuk istismarcılığına girer. İnsan haklarına aykırıdır çünkü: din ve vicdan, erişkin insanın kendi öz iradesiyle karar vermesi gereken bir alandır. Buna müdahale etmeye, bunu yönlendirmeye kimsenin hakkı yoktur. Çocuk istismarıdır, çünkü: bir çocuğa soyut düşünme yeteneği ve öz iradesi gelişmeden, kendi inanç tercihinizi bilinçli biçimde kabullendirmeye çalışıyorsunuz. Üstelik din, çocuk için bir ihtiyaç da değildir. Çocuklarda din eğitiminin her şeyden önce bilişsel sonuçları vardır. Soyut düşünme yeteneğinin gelişmediği yaşta alınan din eğitimi, çocuğun eleştirel ve evrensel düşünme alışkanlığı kazanmasına ket vurur. Diğer yandan çocuk, nesnel bilgileri din filtresinden geçirerek alacağından hiçbir zaman bilimsel bilgileri özümsemeyecektir. Yani bilimsel bilgiye hep kuşkuyla bakan bir nesildir din eğitimi almış çocuklar. Hele ki yapılandırmacı eğitim gibi nesnel bilgiye şüpheyle bakan bir modelinin uygulandığı ülkemizde bunun daha ciddi olumsuz sonuçlarını görmek zor değildir. Bugün Türkiye, matematik, fizik, kimya, biyoloji eğitimi kalitesinde dünyada son sıralarda yer almaktadır. Bu alanlarda öğrenci tercihleri de rekor düzeyde gerilemiş durumdadır. Eğitimciler olarak kendi branşımızda verdiğimiz derslere öğrencilerin din referanslı itirazlarıyla giderek daha sık karşılaşmaktayız. Ülkemizde sanat eğitimine ilginin azalması ve sanata düşmanlığın tırmanmasında da çocuk yaşta din eğitiminin ciddi bir etkisi olduğu açıktır.
Alevi toplumu açısından bakıldığında din eğitimi konusunda, doğru bir aydınlanma çizgisinde durulması bazı nedenlerle zor görünmektedir. Gerçekten, Türkiye gibi dini ve ulusal asimilasyon konusunda sicili bozuk bir ülkede açıldığında, nesnel bir zemine oturması oldukça güç bir tartışmadır bu. Çünkü ülkemizde din eğitimi, bireyin sistemli ve programlı bir biçimde Sünni İslam’a yönlendirilmesi şeklinde uygulanmaktadır. Bu biçimiyle ele alındığında tartışma, hemen karşıtıyla anlam kazanmaktadır. Yani bir Alevi, zorunlu din dersleri politikası karşısında hemen ‘çocuklarımıza Sünnilik öğretileceğine Alevilik öğretilsin’ tepkisini verebiliyor. Ya da camilerde verilen Kuran kurslarıyla Cem evlerinde ‘kırk kapı kırk makam’ eğitimi vererek mücadele edilebilineceği düşünülüyor. Yani dinselleşmenin antitezi kendi inancına sarılmak biçiminde algılanıyor Alevi toplumunda. Bu yapılırken çocuklara verilen din eğitiminin hangi kriterde olması gerektiği değil, hangi inancı içereceği üzerinden bir geri tartışma içinde buluyoruz kendimizi.
Konuya temel insan hakları ve pedagojik ilkeler açısından bakıldığında hangi inançla ilgili olursa olsun, çocuğa din eğitimi vermenin ciddi sakıncaları vardır. Bunu Alevi kültürünü devam ettirmek adına savunmak, bizi yine aynı hataya götürür. Çünkü Alevilerin aslında inancını unutma-kaybetme sorunu yoktur. Aleviliği çağdaş dünyada hak ettiği yere oturtma sorunu vardır. İnancı gelişmiş bir toplumun ileri toplum olduğunu varsaymak öncelikle gerçek dışıdır. Böyle olsaydı Müslümanlar, dünyanın en gelişmiş toplumu olurdu. Alevilik, bugünlere çağdaş değerleri özümseyebilmesi sayesinde gelebilmiş senkretik (inançlar arası geçişle gelişmiş) bir heteredoks (içsel) inançtır. Tarihsel gelişimi içerisinde bu inanç, kendisini evrensel değerlerle güncelleştirerek bugüne gelebilmiştir. Bu yanıyla dünyada türünün tek örneğidir Alevilik.
Sonuç olarak Alevi kültürünün yaşaması ve devamı için, öncelikle evrensel değerleri (eşitlik, aydınlanma, özgürlük gibi) özümsemiş nesiller yetiştirmek gerekmektedir. Bu nesil, erişkin çağına geldiğinde genel olarak dinlerle ve dinler tarihiyle tanıştırılıp, Alevi kültürüyle öyle buluşturulmalıdır. Bu anlamda Aleviliğin dinler ve insanlık tarihi içerisindeki yerini kavrayan birey, kendi inancının devamı için bilmesi gerekenlere daha bilinçli biçimde yönelecektir.
ELBİSTAN EĞİTİMDE SINIF TAVRI ÖĞRETMENLERİ
NOT-1: Bu tartışma, bir süredir Elbistan Cemevi’nde gündeme getirilip geri çekilmektedir. Konuya sadece Alevi penceresinden bakan yönetim ve katılımcılar arasında eğitimciler ve hatta eğitim emekçilerinin emek örgütü yöneticileri bulunmasına rağmen henüz tartışmaya eğitimci hassasiyetiyle bir rezerv koyan olmamıştır. Elbistan Cemevi’nin fotoğrafta görülen Sinan Boztepe’yi din eğitimiyle görevlendirdiği döneme ait kötü sicili de akıllara geldiğinde konunun eğitim ilkeleri, evrensel değerler ve insan hakları açısından genel bir çerçevesinin çizilmesi zorunlu hale gelmiştir. Bu örnek gündeme getirildiğinde cemevi yönetimi, kendisini: ‘biz Sinan Dedenin çocuklara şeriat eğitimi verdiğine tanık olmadık’ şeklinde savunuyor. Oysa bilinçli aileler tersi şahitlikte bulunuyorlar. Durum Cemevi’nin söylediği gibi bile olsa hangi inanç olursa olsun din eğitimi çocuklar için bir istismar sayılmalıdır. Bu yüzden çalışma, daha çok bu eğitim ilkeleri ve temel haklar sınırları içinde tutulmaya çalışılmıştır.
NOT-2: Sinan BOZTEPE, Diyanet tarafından 2007 yılında gri pasaportla Almanya’ya gönderilen dedelerden biri. Radikal Gazetesi’nin 5 Şubat 2007 tarihli “Almanya’ya ‘dede’ yollayan Diyanet Alevileri kızdırdı” başlıklı haberinde şunlar yer alıyor: “Cem Vakfı Almanya Koordinatörü Alişan Hızlı, bu ülkedeki Alevi topluluğunu ‘Muharrem ayı’, ‘Aşure’ ve ‘Kerbela’ olayları hakkında bilgilendirecek ve birlik beraberlik mesajları verecek ‘dedeler’ gönderilmesi için Diyanet’e başvurdu. Hızlı’nın talebi olumlu karşılandı. Diyanet, Cem Vakfı’nca belirlenen Ali Rıza Uğurlu, Sinan Boztepe, Davut Ali Savaş, Şükrü Kılıç, Yılmaz Doğan ve Veli Kızıldeli’nin gri pasaportla 19 Ocak’ta Almanya’ya gitmesini sağladı. Dedeler 12 Şubat’a kadar Alevi cemaatini bilgilendirecek.” (http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=212113) Sinan Boztepe şu an İstanbul Çerkesköy Cemevi’nde hizmet vermekte ve çocuklara yönelik‘4 kapı 40 makam’ dersleri adı altında bir din eğitimi üstlenmiş durumdadır. Ders içeriğine Sinan Boztepe’nin facebook adresinden ulaşılabilmektedir. Verilen dersler arasında namaz, oruç, hac gibi Alevilik içerisinde yeri olmayan konuların yanında cihat gibi daha tehlikeli konuların yer aldığı görülmektedir. Bu yazıya eşlik eden yazılı görsel Sinan Boztepe’nin facebook adresinden alıntıdır. (https://www.facebook.com/seyyid.sinan) Sinan Boztepe’nin çeşitli yayın organlarında çıkan yazılarında Sait Nursi merkezli fikirlere sahip olduğu kolayca fark edilmektedir.(http://www.alevihaberajansi.com/index.php?option=com_content&task=view&id= 2446&Itemid=39)
www.nurhakisigi.com