
Uğur Kurt cemevi avlusunda polis S.K’nın tabancasından çıkan kurşunla katledildi. Olay ilk önce “Havaya atılan ateş so Devamı..

“Zorbalık karşısında sessiz kalan herkesin içindeki insan ölür!” diyor Akinwande Oluwole Soyinka isimli Nijeryalı yaza Devamı..

27 Mayıs 1995 tarihinden bu tarafa bir grup insan, gözaltında devletin askeri–polisi tarafından yani bizzat devlet iradesiyl Devamı..

Kendini bir “Ehl-i Hakk” sanatçı olarak tanımlıyor. Herkesin elinde olmadan yazıldığı o defterde İran Azerisi diye yazıyor Cavit Hoca için.
Şii Rejimin hiç sevmediği, devrim mahkemelerinde yargıladığı, halk desteği ve delil yetersizliği sonucu serbest bıraksa da baskısını eksik etmediği Tebriz’li bir Alevi bilgesidir o. İllallah deyip eşini ve iki çocuğunu alarak terk-i diyar edeli on yıl olmuştur. Şimdilik Türkiye’dedir. “Geldiğimde kendimi hiç yabancı hissetmedim, çünkü canlar buradaydı” diyordu bir söyleşisinde.
Bazen tek tük de olsa sorulduğunda doğduğu toprakları kendince yorumluyor. “İntihar etsem daha iyi, dönersem asarlar beni” diyor. Bir Alevi’nin İran’da resmi işlere girmesinin bile çok zor olduğunu söylüyor. Ali’nin sadece siyasal yönünü öne çıkaran İran Rejiminin Kızılbaşlığı içeriden çökertmek için yaptığı manevralardan biri de Çaldıran’a bir Şah Hatayi heykeli dikmekti. Çaldıran’ı bir mekan değil mana olarak değerlendiriyor hoca. Şii İran rejiminin Ali’deki siyasallığı bile doğru kavrayamadığını düşünüyor. “Batıni” yönün daha değerli olduğuna vurgu yapıyor ve şöyle diyor:
“Bazı kelimelere yeni bir kıyafet giydirirler ve elimizden aldılar. O kelimeleri biz yaratmıştık. Onlara can bağışlamıştık. Şah Hatayi heykelleri koyuyorlar, ama Şii kıyafetiyle oturacak o heykelde. Halbuki Şah Hatayi’yi tanıyanlar, onun hiçbir zaman siyasi Şii olmadığını bilir. Sen insaflı bir siyasetçiysen, Şah Hatayi’yi kendi yazdıklarından tanımalısın:
Hatayi’yem al atlıyam
Sözü şekerden tatlıyam
Murtaza Ali zatlıyam
Gazi deyin o şah benim.
Niye söyleyemiyorlar ‘Murtaza Ali zatlıyam’? Çünkü onlar devlet adamı, yani Tanrı ile halkın arasında bir filtredirler. Şah Hatayi ise filtreyi kaldırmaktan söz ediyordu. Nizami’nin Leyli Mecnun’unda Leyli tanrıdır, Mecnun onu sevendir. Onlar, Hakk’la sevenler buluşsun istemiyorlar. Araya vasıta koyuyorlar! Ehl-i Hakk’lar İran’da kaldı. Bugün İran’daki Aleviler Türkiye’de yirmi milyona yakın Alevi bulunduğunu duysa şaşırırlar. Burada da İran’daki Alevileri Şii sanıyorlar. Şiilik, Şah Hatayi’nin torunlarından sonra bir siyasi akım olarak ortaya çıktı. İslam’ı o isim altında kullanmaya başladılar. Oysa Şah Hatayi bir Şii devleti değil, bir Alevi devleti kurmuştu. Sonra Şah Abbas dönemlerinde aşkın yerini kurallar aldı, pirlerin yerine mollalar oturdu. Kural dediğimiz, aşkın yerine fıkhın almasıdır. Şiilerin Ali’den anladıklarıyla, biz Alevilerin Ali’den anladıkları çok farklıdır”.
Reform yanlısı diye sunulan Ruhani’nin İran’a cumhurbaşkanı seçildiği hatırlatıldığında, eldivenin rengiyle ilgilenmek yerine içindeki ele bakın diyor. Yaptığı her yorum kara listedeki yerini değiştiriyor, yorumlar arttıkça suçu da artıyor. Ama gelin görün ki, İran ile arası şu aralar pek limoni olan, değişti/değişiyor denilen, AKP eliyle restore edilen TC rejimi de istemiyor artık. Bir dönem devlet televizyonunda program bile yaptırtan yeni muktedir, sevmemeye başlamış onu. Sevgi bitince oturma izni de bitiyor demek ki “boş ol” mevsimindeyiz. Felsefi yazılar yazan, çeşitli ülkelerde seminerler ve üniversitede şan-solfej dersleri veren, şiirleri, müzik albümleri ve müzik üzerine beş ciltlik bir kitabı olan Cavit Hoca’ya önce TRT’de yaptığı programdan el çektirilmiş sonra bazı belediye konserleri iptal edilmiş. Kaçak duruma düşüp sınır dışı edilmenin sınırında, direkten dönmüş. Hiçbir bildirim yok ne yazılı ne sözlü. Oysa adres belli, telefon belli… Öğrenmiş tesadüfen… Başka bir iş için karakola gittiğinde… Lütfen! Oysa o, kimseye memleketini bile sormamayı söyleyen bir inancın insanıdır. Oturma iznin bitti, sana on beş gün süre, çocukları bir yurda yerleştir, onları ayda bir gelir görürsün, İstanbul’u terk et! Bu kadar. Van da olabilirmiş Karabük de. İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa listede yok zaten. Devletin yerleştirme planına göre Bolu uygun görülmüş. Her çarşamba günü karakola gidip imza atıyor. Oysa Türkiye’de pek çok sanatçıya şan eğitimi veren bu müzik adamının atölye çalışmalarına devam edebilmesi için İstanbul’da kalması gerekiyor. İptal edilen konserler, bozulan iş, parçalanan aile. New-York bile gözünde yok. Şu kadar yılda zor bela kurduğu düzeni bozarak “hayatımı hiç çekinmeden bir yumurta gibi duvara vurup giderim” diyor, ama burada okuyan çocukları var Cavit Hoca’nın. Saçına bıyığına bakmayın, daha elliyi yeni devirmiştir. Beraber yaşanacak günlerimiz hızla tükeniyor, ömrümüz kısalıyor oysa. Değişim değerinden başka değer tanımayan şu canına yandığımın dünyasında ona yer yok. Diyorlar ki “aldığını al, kalanı bırak!”. Bir “sürgün mülteci” olarak.
Alevilik üzerinden parsa toplayan, el etek öptüren mollalara da sözü var elbet:
“Modern mollalık, şimdi de cem çerçevesi içerinde mollalığını yapıyor. Bunları gördüm ben. İsim vermiyorum, adam kendisine beş on talip edinmiş, kendine bir dünya kurmuş, keyfini sürüyor. Gelen de elini öpüyor!”
Suriye’den gerçekten kaçan mülteci garibanlara lafım yok, ama onların iki katı ve kim olduğu belirsiz it kopuk takımını bile koruyup kendine seçmen yapmaya hazırlanan irade, Cavit Murtezaoğlu’nu Türkiye’de istemiyor. Neden? Çünkü Cavit Hoca, Şah Hatayi deyişleri söylüyor. Hatayi’yi Yeni Osmanlı’cı ve Yavuz’cu muktedirlerin sevmediği biçimde yorumluyor. Onu, eline bir elma şekeri verip kandırılan çocuk gibi değil, bir mücadele adamı olarak algılıyor. Çünkü müziğin de tarikat gibi işlev yaptığını düşünüyor, müzikte bir cengaverlik ve isyanın saklı olduğunu söyleyip şu dizeleri örnek gösteriyor:
Bende sığar iki cihan ben bu cihana sığmazam
Gevher-i lamekan benim kevn-ü mekana sığmazam
Arş ile ferş-u kaf-u nun ben de bulundu cümlesi
Kes sözünü ve ebsem ol çünkü beyana sığmazam.
(Tamamı internette bulunabilir olan Seyid Nesimi’ye ait muhteşem şiirden yukarıya alınan dizelerin açıklaması şöyledir:
Dünya ve Ahiret içime sığar, ben bu dünyaya sığmam
Mekan dışı cevheriyim, varlık ve mekana sığmam
Yer ile göğü var eden cümle emirler bendedir
Kes sözünü akıl verme, ben söze beyana sığmam).
Bu şiiri okuyor hoca ve ekliyor: “Nerede senin isyanın? Ben isyan deyince, demiyorum ki kalk devlet karşısında eylem yap! Amacım senin içinde olan kalıplardan kurtulman. Arkadaşlara diyorum ki, fikrimi eleştirin, beraber oturalım, güzel şeyler sunalım. Bizim derdimiz budur. Şah Hatayi’den bu yana hepimiz kapalı dergahlara döndük”.
Önce konserlerini iptal sebebinin söylediği deyişler olmadığını söylediler, sonra baklayı çıkardılar: Evet, niçin başka türlü bir Hatayi okuyorsun… Neden aralarda felsefi cümleler kuruyorsun… Hatayi ile Yavuz arasında beş yüz sene önce kapanan bir defteri neden açıyorsun… Bizim Alevilerle sorunumuz yok… Erdal Erzincan da deyiş okuyor, ona kim dokunuyor… Falan filan.
İyi, tamam, güzel… Yahu size ne! Herkesin yolu kendine güzeldir… Bilmiyor musunuz! Madem beş yüz yıl önce kapanmıştı o defter; nedir hala bu eziyetler! Önemli değil diye diye Selim’de diretmeler… Her ağzınızı açtığınızda bu inanç grubunu “kardeş kardeş” rencide etmeler? İnandığınızı sandığım Allah için soruyorum yahu, ne yapmış size bu Aleviler!
Yeni çıkardığı albümle birlikte (Toros’tan Tebriz’e) muhteremlerin hedef tahtasına tamamen oturtuluyor, canından bezdiriliyor gitsin diye. Kimsenin hayatına dokunmadığını söyleyen AKP, onun polisi ve valilik el ele vermiş, bu bilge müzisyeni sürgün ediyor. Basın, sanatçılar ve bazı TV kanalları ilgi gösterince duraksamışlar, çeşitli mevkilerden gel hele bir görüşelim deyip çağırmışlar, gitmemiş hoca. Şimdi duyduğuma göre özür dilemesini istiyorlar. Sebep?
Cumhurbaşkanına gitmesini isteyenlere “Gül’e minnet eylemem” cevabını vermiş. İşe bakın! Özür dileyeceklerine git özür dile diyorlar. Manzara aynı manzaradır. Cavit Murtezaoğlu özelinde Alevilere bir tokat daha atmak istiyor AKP. Sonuçta bu memleket Alevilerin de memleketidir. Hoca ise kendine “ehl-i hakk” diyen bir garip Tebriz’lidir. Yabancıdır. Kimse ses etmez. Öyle mi düşünüyorsunuz?
Gezi Parkı sürecinde karşımızda gördüğümüz yüz, Cavit Hoca’nın karşısına çıkan yüz ile aynı yüzdür. Bugünün faşizmi 1940’lara benzemez. Faşist görmek için etrafımızda bir Alman Nazisi arıyorsak daha çok ararız. Faşizm karşımızda duruyor. Bütün donanımıyla.
10 yıl Türkiye’de ikamet eden yabancı uyrukluların, Nisan 2014 ortalarında yapılacak bir değişikliğe göre Türkiye vatandaşı olma ihtimali varmış diyorlar… Bakalım bu değişiklik Cavit Murtezaoğlu’nu kapsayacak mı yoksa teğet mi geçecek, göreceğiz.
Cavit Hoca’nın arkasındayız, sağındayız, solundayız, kolundayız… Şiirimizle, şarkımızla, insanlığımızla, fiziki varlığımızla!
İbrahim KARACA-birgun.net