English French German Italian Japanese Chinese Russian Spanish
Üye Girişi
Kullanıcı Adı :
Şifre :
Konuk Yazarlar
Ali KENANOĞLU
Başörtülü bacımızı cami avlusunda katletseler!

Uğur Kurt cemevi avlusunda polis S.K’nın tabancasından çıkan kurşunla katledildi. Olay ilk önce “Havaya atılan ateş so Devamı..

Turan ESER
Küreselleşen Kerbela

“Zorbalık karşısında sessiz kalan herkesin içindeki insan ölür!” diyor Akinwande Oluwole Soyinka isimli Nijeryalı yaza Devamı..

Ali KENANOĞLU
500 haftadır aynı yerde

27 Mayıs 1995 tarihinden bu tarafa bir grup insan, gözaltında devletin askeri–polisi tarafından yani bizzat devlet iradesiyl Devamı..

Facebook
Haber Bülteni
Ad Soyad :
E-Mail :
Meğerse 'Alevilik' bir disiplin suçuymuş!
Cumartesi, 02 Kasım 2013
Meğerse 'Alevilik' bir disiplin suçuymuş!

Hayır hayır yanlış okumadınız. Gerçekten de yeri geldiğinde Alevilik bu ülkede bir disiplin suçu olabiliyor. Bunu nereden mi biliyorum? Yaşadıklarımdan, başımdan geçen olaylardan ve kişisel tarihimden. Aynı zamanda içine doğduğum 'Alevi/Kızılbaş' kültürüne 'musahip' (yol kardeşi) olarak gördüğüm dünyanın diğer gizlenmiş, saklanmış, dışlanmış ve katledilmiş olan kültürlerinin ortak hafıza ve tarihinden.

Sakın burada 'Alevilik/Kızılbaşlık' adına bir takım siyasi, kültürel veya inançsal özgürlükler bağlamında analizlere girişeceğim sanılmasın. Ötekileştirilmenin, dışlanmanın ve ayırımcılığın sebeplerinden de bahsetmeyeceğim. Sadece bu ülkede egemen ve hakim olan kültür ve kimliğin dışında bir kültür ve kimliğe sahip olmanın, insana neler yaşatabileceğinden bahsedeceğim. 

Kimileri için burada anlatacağım ve başımdan geçmiş olan olaylar 'münferit' olarak değerlendirilebilir. Eğer gerçekten böyle olduğuna inanılırsa yapılacak birşey yok. Böylece ben de "ne kadar şanssızmışım" der, bu tarz olayları acaba neden sadece ben yaşadım diye düşünür ve kötü kaderime yanarım.

Muhakkak ki kimileriniz benzer şekilde ama farklı nedenlerle 'çoğunluk içinde azınlık' olmanın ne olduğunu yaşamış, görmüş ve hissetmiştir. Kimileriniz ise belki hiçbir zaman böyle bir durumla karşı karşıya kalmamış ve böylece geçmişinizde kötü anılar, iz bırakan yaralar, hedef gösterilme ve alaya alınma gibi deneyimler olmamıştır. Yani şanslısınızdır, çünkü çocukluktan itibaren etrafınızdaki çoğunluk tarafından küçümsenme, dışlanma ve yalnız bırakılma gibi olayların nasıl bir hisse yol açabildiğini ve bunun insanın duygu ve düşüncelerini nasıl etkileyebileceğini bilmiyorsunuzdur. 

Şanslı ve şanssız olmanın anlamsızlaştığı bir dünyanın özlemi ile burada lafı çok uzatmadan sizlerle, 'öteki' olmaktan dolayı 'sadece' ilköğretim ve lise yıllarımda yaşadığım bazı trajikomik olayları kısaca paylaşacağım.

'Devlet' ile ilk defa ilkokul 4. sınıfta 'din dersi'nde tanıştım. Din öğretmenimin o muhteşem tokatı ve ardından iki eli ile kulaklarımdan tutup beni havaya kaldırışı, unutulmaz bir tanışmanın da akılda kalan detayları oldu. Buna sebep ne miydi? Benim için hâlâ önemli olmayan 'Kelime-i Şahadet' getirmemi istemesiydi ve benim de o zamanlar bunu bilmiyor oluşumdu. Ama sakın endişelenmeyin, o günden sonra din öğretmenimin özverili ve içten yaklaşımı sayesinde 'Kelime-i Şahadeti' unutmamacasına öğrendim. Teşekkürler Diyanet İşleri pardon, Milli Eğitim Bakanlığı!

Daha sonra ortaokulda devletle yine din dersinde karşılaştık. Devlet, yine din öğretmeninin aracılığı ile bana aynı samimiyetle yaklaştı. Hatta bu sefer oldukça fazla samimiydi. Her bir yanım adete gül bahçesine dönmüştü. Bir insan bu kadar çok sevilmez ki. Bu sefer ki sebepler biraz daha farklıydı. Mesela İslam dininin dualarını ezberlemem ve namaz kılmayı öğrenmem gerekiyordu. Bunların dışında ramazan ayında oruç tutmam, bir takım ilahileri bilimem ve her cuma günü din öğretmeni ile birlikte sınıfça (sadece erkekler) namaza gitmem gerekiyordu. Sonuçta laik(!) ve demokratik(!) bir ülkede yaşıyorduk. Olacaktı o kadar. Gerçi ben düzgün bir öğrenci olsaydım ve bu istenilenleri yapsaydım bir sorun olmayacaktı ama problem ve sıkıntı anlaşılacağı gibi bendeydi.

Sonra lise yılları geldi. Zaman ilerliyor, ama bir takım zihinler ilerlemiyordu. Fakat bu sefer hazırlıklıydım. Büyümüştüm. Din hocama karşı kendimi savunabilir ve koruyabilirdim. Bununla beraber artık az çok mahallenin devrimci abilerini de tanıyordum. Sağolsunlar onların da epey bir yardımını gördüm. Ne diyordum, ha öğrencilik, evet öğrenciydik ama hep de okulda öğrenci değildik, okulun bir de dışı vardı değil mi? Öğretmenlerde bunu öğrenmişlerdi ve artık bizlerin küçücük ve hemencecik tokatlanacak öğrenciler olmadığımızı anlamışlardı. Bu nedenle olsa gerek liseli din hocalarını hep daha akıllı bulurum. İnsanla konuşmasını bilirler, kimseyi birşeye zorlamazlar. Elbette aralarından arada bir nerede olduğunu unutan birileri de çıkabilir. Her neyse. İnanır mısınız, lisedeki din hocamla hiçbir zaman bir sorun yaşamadım. 

Fakat gel gör ki, bu sefer sorunu okul müdürü ile yaşadım. Nasıl mı? Anlatayım.

Sınıftan bir arkadaşıma vermek üzere, birgün okula Alevi deyişlerinin yer aldığı bir kaset götürdüm. (Yukarıda paylaştığım resim, işte bu kasedin kapak resmidir). Fakat şansa bakın ki, o gün sınıfta arama yapıldı ve ben bu kasetle yakalandım. İki yanımda iki öğretmen, sanki tehlikeli bir suçluyu yakalamışçasına beni doğruca okul müdürünün odasına götürdüler. Müdüre bu kaseti üzerimde bulduklarını söylediler. Müdür kaseti eline aldı, evirdi çevirdi ve uzun uzun kasete baktı. 

Olduça düşünceli görünüyordu. Bir süre geçtikten sonra birdenbire oturduğu yerden ayağa kalkarak ve bana bağırarak "utanmıyor musun lan?" dedi. Hemen ardından "sen kimsin, kendini ne sanıyorsun da okulda 'mezhepçilik' yapıyorsun?" dedi. Ben durumu anlatmaya çalışırken yanıma yaklaştı ve birden durdu. O an anladım ki, boynumdaki 'Pir Sultan' kolyesini görmüştü. Bu da bardağı taşıran son damla oldu ve okul müdürü deliye döndü. Üzerime yürüdü, beni bir iki salladı, silkeledi. Güzelce tozumu aldı. "Sen bölücü müsün lan, kürt müsün, Humeynici misin, komünist misin? Ne ayaksın olm sen?" gibilerinden sorularla beni sıkıştırdı. Bende onun ne kadar bilgi(!) olduğunu bu sayede anladım. Her şeyden haberi vardı. Eee, kolay mı sandınız bir lisede müdür olmayı?

Biraz zaman geçti ve bana dedi ki; "senin suçun disiplinlik. seni disiplin kuruluna gönderiyorum."

Anlamamıştım. Hesapta laik(!) bir ülkedeydik. Bu laiklik meselesini zorla, kafamıza vura vura bize kavratmışlardı. Fakat buna rağmen bu laik ülkenin okullarında İslam dininin duaları, kutsalları, ibadeti serbestti ve bu mezhepçilik olmuyordu. Diğer öğrencilerin bir kısmı boyunlarına muska veya Allah yazan kolyeler takıyorlardı ve bu mezhepçilik olmuyordu. Fakat üzerimde 'Alevilik Yolunda Kırklar Cemi' adlı bir kasetin bulunması benim bir suç işlediğimin kanıtı oluyordu ve bu da onlara göre hem bölücülük hem de mezhepçilikti. Kısacası bu işler çok tehlikeliydi.

Hayat ilerliyordu. Daha sonra lise bitti. Üniversite bitti. Askerlik bitti.

Bütün bu yaşananlardan sonra düşünüyorum da, eğer başımdan bu olaylar geçmeseydi ve karşılaştığım bu değerli(!) eğitimciler olmasaydı, bugün Tanrı'nın/Allah'ın insan zihninin mükemmel bir tasarımı ve ürünü olduğunu farkedebilir miydim? Yine de herşeye rağmen din öğretmenlerime ve devletime, bu bilimsel yaklaşımlarından dolayı teşekkürü bir borç bilirim.

Unutmadan, bahsettiğim bu kasette o zamanlar için pek alışılmadık bir şekilde 'Kürtçe olan bir deyiş' de vardı. Yıl 1995'ti ve Gazi Mahallesi'nden diğer mahallelere barut ve kan kokusu yayılıyordu.

Ümit Ağgül

Etiketler: Ümit Ağgül,yazar,alevilik disiplin suçuymuş
Yorumlar
Yorum Yazın
İsim:
E-Mail:
Web site / Blog:
Mesajınız:
32 + 41 =