
Uğur Kurt cemevi avlusunda polis S.K’nın tabancasından çıkan kurşunla katledildi. Olay ilk önce “Havaya atılan ateş so Devamı..

“Zorbalık karşısında sessiz kalan herkesin içindeki insan ölür!” diyor Akinwande Oluwole Soyinka isimli Nijeryalı yaza Devamı..

27 Mayıs 1995 tarihinden bu tarafa bir grup insan, gözaltında devletin askeri–polisi tarafından yani bizzat devlet iradesiyl Devamı..

İzmir'in Bornova ilçesinde Alevi yurttaşların mezarlarına yapılan saldırıya tepki gösteren PSAKD Genel Başkanı Kemal Bülbül, mezarlıklara yapılan saldırının sistematik bir saldırının parçası olduğunu bunun HPG'lilerin mezarlıklarına yapılan saldırıda da böyle olduğunu söyledi.
Bülbül, "Demokratikleşme paketi"nde cemevlerinin "kültür merkezi" olarak düzenleneceğinin belirtilmesi ve dedelere maaş bağlanacağının söylenmesine de sert tepki göstererek, "Devlet memuru inanç yürütücüsü olamaz. Biz bunu reddediyoruz. İkinci nokta ise cemevinin ibadethane mi ya da ne olup olmayacağının tanımlaması bize aittir" dedi.
İzmir'in Bornova ilçesi Naldöken Mahallesi'nde bulunan mezarlıkta yaklaşım bir ay önce görevlisi bulunmayan nöbetçi kulübesi kimliği belirsiz kişi veya kişilerin saldırısına uğramıştı. Ardından ise, geçtiğimiz günlerde Alevi yurttaşlara ait yaklaşık 20 mezar saldırıya uğradı. Bazı mezarların taşları kırılmış, bazılarının ise üzerine yazılar yazılmıştı. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Genel Başkanı Kemal, mezarlıklara yapılan saldırı, dedelerin maaşa bağlanması ve Alevilerin Ekim ayında yapacakları kitlesel eylemleri DİHA'ya değerlendirdi.
'Saldırı sistematik bir saldırının parçasıdır'
Bülbül, İzmir'in Bornova ilçesinde Alevi yurttaşların mezarlarına yönelik saldırıya ilişkin, "Burası İzmir'de Naldöken diye adlandırılan ve geçmişten beri Tahtacı Alevilerin mezarlığıdır. Buraya yapılan saldırı sistematik saldırının bir parçasıdır. Türkiye'de sistematik saldırılan münferitmiş gibi gösteriliyor. Toplumun üzerinde korku yaratmayı bunun akabinde sindirmeyi hedefleyen bir saldırıdır bu. Kapı işaretlemeleri, kamusal alanda Alevi kimliğinden dolayı yapılan saldırı ve benzeri gelişen süreçtir. Bakıyorsunuz cezaevinde üzerinde Pir Sultan Abdal'ın bulunduğu kart suç gibi gösteriliyor. Bu yöntemler tesadüf değildir, bunlar devletin geleneksel aklının güncellenmiş halidir. Bu güncellemeyi devletin kendisi yapıyor. Devlet bizzat, 'şöyle yapın' diye talimat vermiyor. Ortaya bir konsept koyuyor, bazıları da görev bilip yapıyor. Gerilla mezarlarına yönelik saldırılar da böyledir. Demokrasi mücadelesi yürütenler sistemin ve onun yürütücüsü AKP'nin hedefidir. Türkiye'nin tüm demokrasi güçleri aynı tepkiyi göstermelidir" dedi.
'Bakış açıları Cumhuriyet'te Osmanlı'nın biraz revize edilmiş halidir'
"Demokratikleşme paketi" adı altında hazırlanan ve 30 Eylül'de açıklanacak olan pakette cemevlerinin "kültür merkezi" olarak ele alınacağının basına yansımasına tepki gösteren Bülbül, "Bana göre Cumhuriyetin 90 yıllık hikayesi, Osmanlı sisteminin tavsiye edilip oradan devşirilen anlayışın Cumhuriyet diye ikame edilmesinden başka bir şey değildir. Durum böyle olunca din anlayışından tutun, ekonomik anlayışa kadar bakış açısı Osmanlı'da neyse Cumhuriyet'te biraz daha revize edilmiş halidir. Bu sistem topluma sürü olarak bakmaktadır. Devletin yaşatmayı düşündüğü camilerde ve benzeri yerlerde yürüttüğü anlayış devletin dinidir. İslam dini değildir. Bunu vurgulamak lazım. Diyanet İşleri Başkanlığı her hafta Cuma hutbesinde okunacak metini göndermektedir. Camilerdeki namaz kıldıran hocalardan tutun diğerlerine kadar hepsi devlet memurdur" diye konuştu.
'Dedeler devlet memuru olamazlar'
Devlet memurundan inanç yürütücüsü veya inanç öncüsü olmayacağının altını çizen Bülbül, kendilerini buna itiraz ettiğini söyledi. Bülbül, "Buna dedelere maaş verme noktasında da itiraz ediyoruz. Yıllardır hakkın, hakkaniyetin, adaletin yolun yürütücüsü olan dedeler devlet memuru olamazlar. Bu kabul edilemez bir durumdur. Biz bunu reddediyoruz. İkinci nokta ise cemevinin ibadethane mi ya da ne olup olmayacağının tanımlaması bize aittir. Biz bunu tanımlarız, devlette bunu tanır. Bizim tanımlamamıza devlet bir tanım ekleyerek bize yutturmaya çalışmaz. Devletin 'Burası kültür merkezidir' demesinin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Bu adeta bir saldırıdır. AKP böyle bir tanımlama yaparsa bu tutmaz, toplumda karşılığı olmaz bunun. Oraya birkaç memur atamak, dedeyi de memur yapmak Alevi inancına uymaz. Tarihte böyle bir Alevilik yoktur bugün de olamaz" dedi.
'Paketten sadece demokrasi mücadelesi çıkar'
Bülbül, AKP'nin her paketinin önce kamuoyunun önün atıldığını ardından ona göre düzenlendiğini vurgulayarak, demokrasilerin paketle verilemeyeceğini, AKP'nin de bunu zaman kazanmak için yaptığını söyledi. Bülbül, paketten bir şey çıkmayacağını belirterek, "Kazanımlar Kürt halkının destansı mücadelesi, Alevilerin sokağa çıkması ve verilen direnişlerle oldu. Bize lütfettiğiniz bir şey yok ki. Biz kazanıyoruz ve alıyoruz. Demokrasi paketinden bir şey tek çıkar. O da demokrasi mücadelesidir. Bizim için çıkacak şey budur. Cemevlerine yönelik ya da Alevi inancının taleplerine yönelik çıkacak sonuçta aynısıdır" dedi.
Mersin ve İstanbul'da büyük mitingler
Bülbül, kendilerini verecekleri mücadelenin belli olduğunu belirterek, 5 Ekim'de Mersin'de, 27'de Ekim'de ise İstanbul'da demokratik kile örgütleri ve partiler ile birlikte "Eşit yurttaşlık laik demokratik Türkiye" talebini haykıracaklarını söyledi. Bülbül, konuşmasının devamında şunları kaydetti: "AKP anketlerle toplumu oyalamak ve var olan statükoyu güçlendirmek istiyor. Burada üçüncü yolun ortaya çıkması gerekiyor. Burada partilere rol düşüyor. Biz siyasi parti değiliz ancak çağrı yapıyoruz. Biz bu yola destek veririz. Eşit yurttaşlığın oluşması ve sorunların çözülmesi için bu gereklidir. Bakın, okullar açıldı ve halen ırkçı ve asimilasyoncu eğitim programı uygulanıyor. Bunun hemen değişmesi lazım. Sadece kamusal yaşamın veya etnik, inançsal kimliklerin değil tüm süreçlerin demokratikleşmesi gerekiyor. Artık bir araya gelinmeli ve üçüncü güç yaratılmalıdır."
'Dedeler maaş uygulamasını asla kabul etmez'
Pazar günü Alevi dedeleri ile yapılan toplantıyı da değerlendiren Bülbül, "Bizim toplantıya çağırdığımız ocak zadeler, mürşit, pir, dedeler ve analar, bu maaş konusunu gündeme bile almadılar. Böyle bir şeyi asla kabul etmezler. Toplantımızda 'Cami-Cemevi' projesinin asimilasyon projesi olduğunu, İzzettin Doğan ve Fethullan Gülen'in bu iki toplumu temsil etmediğin vurguladılar. Bu yolun yürütücüleri olan mürşitler, pirler, dedeler kendi toplumları için bir şey isterken, elbette içinde yaşadıkları toplum ve ülke içinde bir şey isteyecekler. Demokrasi paketinden tutun Alevi açılımına kadar birçok sürecin oyalama olduğunu vurguladılar. Biz mürşitlerimizi, pirlerimizi, dedelerimizi yönlendirmek gibi bir şey de yapmadık. Biz onların yürüttüğü yolun örgütlü temsilcileriyiz. Onların söylediği düşünceler üzerine demokrasi mücadelesini örgütlüyoruz. Bizim yol yürütücülerimizin, maaş gibi bir talebi yoktur" dedi.
'Bir araya gelin demeleri efendi köle ilişkisidir'
Alevilerin birlik olmadığı yönündeki değerlendirmelere de sert tepki gösteren Bülbül, "Bu sistemin bilinçli olarak ortaya attığı bir şeydir. Kürt halkı içinde aynı şey söylenir. Münferit bir kişinin düşüncesi sanki bir halkın düşüncesi gibi verilir. Devletin otlağında beslenmiş bir kişinin düşüncesi Kürt halkının düşüncesi, talepleri olarak algılanıyor. Şimdi eğer Alevi toplumunun birlikteliği deniliyorsa hafta sonu biz bu birlikteliği gördük. Toplantımıza gelenler arasında mürşitler, ocak zadeler, Alevi Bektaşi Federasyonu ve bağlı kurumlar, PSAKD, Alevi Kültür Derneği Avustralya, İngiltere, Avrupa'da örgütlü Alevi kurumları vardı. Bütün alevi kurumları bir aradayken neden deniliyor ki 'Aleviler bir araya gelemiyorlar?' Başbakan ve hükümet yetkilileri 'Bir araya gelip öyle gelsinler' diyor. Sen kimsin ya. Ben bir araya gelirim gelmem sana ne? Senin sorumluluğun bir araya gelin demek ve ortalığı bulandırmak mı? Senin görevin, sanki birlik yokmuş gibi bir imaj yaratmak değil; senin görevin tarihin bir hakikati olan toplumsal, inançsal bir gerçeklik olan Alevi kimliğini ve Alevileri tanımaktır. Bunun dışında birlik varmış yokmuş bu seni ilgilendirmez. Başbakan iki de bir çıkıp 'Alevi kardeşlerim' diyor ya işte bu efendi köle ilişkisidir. Bir araya gelin demeleri de bu da efendi köle ilişkisidir. Başbakanın görevi Alevilerin taleplerinin nasıl karşılamak olduğudur. Başbakan ve inkarcı, derin devlet yıllardır İzzettin Hoca Efendi ile birlikte ilişki kurup örtülü ödenek ile besleyip, bugünde Akil İnsanlar Heyeti içine alıp, alevi açılımı ile ilgili tep muhatap yapıp, işi yürütüp sonra bizi İzzettin Hoca Efendinin etrafında toplamaya çalışıyor. İzzettin Hoca Efendi bir bireydir. Bu adam Aleviliği kullanan ve sistemden nemalanan bir kişidir" dedi.