
Uğur Kurt cemevi avlusunda polis S.K’nın tabancasından çıkan kurşunla katledildi. Olay ilk önce “Havaya atılan ateş so Devamı..

“Zorbalık karşısında sessiz kalan herkesin içindeki insan ölür!” diyor Akinwande Oluwole Soyinka isimli Nijeryalı yaza Devamı..

27 Mayıs 1995 tarihinden bu tarafa bir grup insan, gözaltında devletin askeri–polisi tarafından yani bizzat devlet iradesiyl Devamı..

Önceki gün Antakya’da öldürülen Ahmet Atakan “Ne oldu lan, büyük adam olamadıysak, hayallerimizi satmadık ya” diye yazan bir duvar yazısı önünde fotoğraf çektirmiş. Polis “damdan düştü” dese de görüntüler de görgü tanıkları da 22 yaşındaki Ahmet’in öldürüldüğünü gösteriyor. Tıpkı, Ethem gibi, Abdullah gibi, Ali İsmail ve Mehmet gibi… Hepsi de hayallerinin peşinden gittiler… Kızanlar oluyor, “ayrımcılık yapıyorsunuz” diyenler oluyor ama bu, gerçekleri değiştirmiyor? Gezi’de en son öldürülen Ahmet Atakan da Alevi’ydi…
Bu memlekette muhalefetin en ön saflarında yer aldıkları için öldürülen, gözaltına alınan, hapse atılan Alevilere verilen değer, önemli ve dinamik bir güç olsa da nicel olarak sayıları birkaç yüz kişi ile ifade edilen Anti-Kapitalist Müslümanlar kadar bile dikkate alınmıyorlar! Anti-Kapitalist Müslümanları haklı olarak öne çıkaran bütün aklı başında toplumsal ve siyasi çevreler bile Alevi lafı edilince “mezhepçi ve bölücü” lafını cebinden çıkartıp hemen masaya koyuyorlar. Bu gerçek, devlet, devlet bürokrasisi ve iktidarın kurumları için ise işten çıkarmaya, mobbing uygulamaya, Alevi olduğu için siciline ayrı bir not düşmeye kadar uzuyor.
Hem dost hem de “düşman” güçlerin Alevilere biçtiği bu rolleri kabul etmeyenler, eşitliği ve eşit ilişkileri talep edenler, hele hele karar mekanizmalarında yer almak istediklerini söyleyenler ise hemen marjinal ilan ediliyorlar. İkinci adamlığı, çoğunluk ezberini kabul edenler ise tereddütsüz “makbul adam” ilan ediliyorlar. İktidar olanlar, iktidarın nimetlerini paylaşanlar için bu “makbul adamların” kimi ve kaç kişiyi temsil ettiği o zaman önemini yitiriyor, koca bir toplum adına onları hemen vitrinin en önüne taşıyorlar. Son günlerde cami ile cemevi projesi etrafında yürüyen tartışma tam da bunun tartışması. Cami ve cemevi projesini bütün Türkiye’de yaygınlaştırmayı planlayan ekip bunu bir kardeşlik ve ilişkilerin eşitlenerek normalleşeceği bir proje olarak sunuyorlar. Bu projeyi hayata geçirmek için öne çıkanlar aslında dokuları tümüyle birbirini ters olan Alevilikten ve Sünnilikten ortak bir tez çıkamayacağını biliyorlar. Bu projede çoğunluğun azınlığı kaçınılmaz bir şekilde yutacağını veya en azından kendine benzeteceğini çok iyi biliyorlar.
Fettullah Gülen cemaati de bir bütün olarak Sünni ulema da bundan dolayı çok rahat. Çünkü orta yerde, kendilerine benzemiş Alevilerin kendi tezlerini nasıl kahramanca savunduklarını görüyorlar. Bu rahatlıktan dolayı kendileri konuşacağına, kendilerine benzeyen Alevileri konuşturuyorlar. Cemaat ve iktidar ağzıyla konuşan, bir türlü kendisi olamayan Aleviler, cami-cemevi projesinin kardeşliği ve eşitliği getireceğini söylüyorlar. Sanki bugüne kadar Alevilerden kaynaklanan bir “Alevi-Sünni çatışması” olmuş gibi bu projenin Alevi-Sünni çatışmasını bile engelleyeceğini söylüyorlar… Ankara’dan sonra en az 6 şehirde daha hayata geçirileceği açıklanan cami-cemevi projesinde paranın cemaatten gelmesinden bile rencide olmuyorlar. Kraldan çok kralcı gibi davranıyorlar. Lafa gelince bolca, kardeşlikten, barıştan, eşitlikten bahsedenler temel atma töreni sırasında protesto edenlerin üzerine sıkılan gazdan, tazyikli sudan, plastik mermiden rahatsız bile olmuyorlar. Bir adım öne çıkıp polise “bu saldırıyı durdurun” deme vicdanlılığını bile gösteremiyorlar. Çünkü onlar, Gezi'de öldürülenleri, yaralananları da görmüyorlar. Hep inanmadıklarını tekrarlayıp duruyorlar. Bunları tekrarladıkça da kendi inançlarından bile uzaklaşıyorlar. Sürekli olarak eğilip, bükülüyorlar. Bir türlü kendileri olamıyorlar. Taleplerini olduğu gibi dile getirmekten imtina ediyorlar. Çoğunluğa bakarak konuşmayı, çoğunluğa ve iktidara minnet duyarak hareket etmeyi, kendi korkularının esiri olmayı matah bir şeymiş gibi sunmaya çalışıyorlar. Kendisini adam yerine koymayan iktidara, eşitlik talebinde bulunacağına, hakkını isteyeceğine, en yakınındakini işaret etmeyi, Ethem Sarısülük’ün kardeşlerini dövdürtmeyi tercih ediyorlar. Tıpkı iktidar gibi, tıpkı tescilli anti-komünist Gülen cemaati gibi, onlar da demokratik hakkı olan protestoyu kullanan insanları hemen marjinal ilan etmeyi, terör örgütü üyesi ilan etmeyi tercih ediyorlar… Oysa bu anlamıyla asıl marjinal olan kendileri, marjinal olmayanlar Ahmet Atakan gibi eşitlik hayallerini satmayanlardır…