
Uğur Kurt cemevi avlusunda polis S.K’nın tabancasından çıkan kurşunla katledildi. Olay ilk önce “Havaya atılan ateş so Devamı..

“Zorbalık karşısında sessiz kalan herkesin içindeki insan ölür!” diyor Akinwande Oluwole Soyinka isimli Nijeryalı yaza Devamı..

27 Mayıs 1995 tarihinden bu tarafa bir grup insan, gözaltında devletin askeri–polisi tarafından yani bizzat devlet iradesiyl Devamı..

Aleviler özgürleşmek ve tanınmak istiyor. Aleviliği tanımlama hakkı, cüretini gösteren Diyanete “seni tanımıyoruz”, AKP iktidarına ise “sen işine bak, o bana ait bir hak” diyorlar.
Aleviler devletin ayrımcılığına ve AKP’nin nefret söylemine maruz kalmakta istemiyor.
Siyasetçilerin çözüm üretme kapasitesi eksikliğinden kaynaklı olarak, ulema gibi teoloji üreterek, “Ali’yi sevmek Alevilikse, ben dört dörtlük Aleviyim" gibi tribün konuşmalarına da kulak asmıyor.
Aleviler, artık laga luga dinlemek istemiyor. Gerçek laiklik doğrultunda çözüm önerisi olan bir iktidar arıyor. Yani inancı/dini kamulaştırmadan, devletleştirmeden bir çözüm.
AKP iktidarı Aleviliği Sünnilik anlayışıyla devletleştirmek istiyor. Alevi dedelerini dinin MGK’sı olan Diyanet kaynaklarıyla ulemanın tornasından geçirip, sertifikalı ve maaşlı dede haline getirerek, devletten icazetli dedeler ordusu kurmak istiyor. Yani laiklik karşıtı çözüm.
Bir yandan “her dinin ancak bir mabedi olur” argümanı ileri sürülerek Aleviler camiye çağrılmaktadır. Diğer yandan ise Cemevlerine ise “ibadethane” demeksizin, cemevlerine “Erkân merkezi” gibi yasal statü tanıyıp, “ibadethanelere tanınan imkânlardan faydalanması” sağlanacakmış.
Aleviliği, dedeleri ve simgeleri devletleştirmek, bin ya da iki bin dedeyi maaşa bağlamak bir çözüm mü?
Kesinlikle hayır!
Çözüm olmadığı gibi inanç özgürlüğü ve laiklik uygulamalarına ilişkin yeni sorunların ve yeni çatışma alanlarının üretilmesi anlamına gelir.
21. yüzyıl dünyasında yapılacak en büyük hata, bir inancı devletleştirmek suretiyle yok etmektir. Aslına ermekse hüner, o zaman Aleviliği özgürleştirmek yerine, aslını bozmaya yönelik adımlar çözüm değil, sorun doğurur.
Aleviliği devlet dini içinde eritmek ve asimilasyona maruz bırakmak suretiyle varlığını riske sokmak, “cemevine ibadet yeri değildir ama ibadet yerlerine sunulan imkânlar cemevine de sunulsun” görüşü, çözüm değil, Aleviliği katlini vacip görmektir.
Bu nedenle, Alevi taleplerin çözümü, inanç özgürlüğü, eşitlik ve gerçek laiklik anlayışıyla sivil alanda olması gerekir. Yani her türlü devletleştirme ve Aleviliği homojenleştirme stratejilerinden uzak durmasını içerir.
Mağdurun çözüm aradığı zemin demokrasi ve laiklik. Muktedirin çözümü devletin inanç cezaevindeki asimilasyon hücresidir.
AKP iktidarının bilinçli olarak sürdürdüğü ve bizce yanlış olan, Sünni çoğunluğun kendi referansları üzerinden Aleviliğe ve Alevi taleplerine bakmasıdır. Diyanetin, Caminin, Kuran’ın ve İlahiyatın tanımları ve sınırları dairesindeki çözüm arayışı, Alevilerin özgürlük alanını çizme hakkını kendinde görme kibri, aslında Alevilerin hapsolacağı devletin inanç cezaevinin inşasına hizmetten başka bir şey değildir. Alevilik kendi özgü kimliktir. Başkaca bir kimliğin içinde eritilemez. Bunun böyle bilinmesi ve kabullenmesinden başkaca bir çözüm yoktur.
AKP İktidarının ve Sünni cemaatin Alevilik algısı değişmelidir. Kendi algı dairelerinde resmettikleri Alevilik ve Aleviler yerine, Alevilerin algısındaki gerçek Alevilikle tanışarak, ezberlerini bozmaya hazır olmalıdırlar.
Bunun içinde, Alevileri içten parçalayacak çakma Alevilik ve çakma Alevi kurumları ve çakma liderlere gerek duymadan, demokrasi ve laiklik zemininde karşılaşma mümkündür.
Bunun dışında ve çakmalar üzerinden buluşma ve karşılaşmalar, samimiyeti olmayan, Aleviliği teslim almaya, devletin inanç cezaevine hapsetmeye dönük stratejik plandır.
Kabul edilmelidir ki, ne Osmanlı Şeyhülislamı, ne cumhuriyetin, AKP’nin ve Diyanet’in ulemaları da Alevileri teslim alamaz.
Başka bir Türkiye’yi insan haklarından, laikten ve demokrasiden yana kurarak, inançları devletin inanç cezaevinden firar etmesini sağlayabiliriz.