
Uğur Kurt cemevi avlusunda polis S.K’nın tabancasından çıkan kurşunla katledildi. Olay ilk önce “Havaya atılan ateş so Devamı..

“Zorbalık karşısında sessiz kalan herkesin içindeki insan ölür!” diyor Akinwande Oluwole Soyinka isimli Nijeryalı yaza Devamı..

27 Mayıs 1995 tarihinden bu tarafa bir grup insan, gözaltında devletin askeri–polisi tarafından yani bizzat devlet iradesiyl Devamı..

Gezi direnişi bir çok şeyin yanı sıra, unutulmaya yüz tutmuş bir çok toplumsal değeri yeniden hatırlattı: Dayanışma gibi, kardeşlik gibi, farklılıklarla bir arada yaşamak gibi, paylaşım gibi… Komün gibi… Gezi direnişleri bunların yanı sıra yada daha doğru bir iadeyle bu hatırlamalara paralel, farklı etnik kimliklerin ve farklı inançların ortak bir hedefe kilitlendiğinde, ortak bir ideali paylaştığında çok rahat yan yana gelebileceğini, siyasal iktidarın şiddetine ve terörüne karşı aynı safta kol kola girebileceğini gösterdi.
Gazın ve suyun karşısında Türk ya da Kürt olmak ya da Ermeni olmak önemini birden kaybediverdi. Sünniler “kandil simidi” dağıtırken, aynı meydanda Aleviler de çok rahat “lokma” dağıtıverdiler… Siyasi iktidarların ayrıştırdıkları, ast-üst ilişkisi kurdukları farklı toplumsal kimliklerin mücadele alanında yazılı olmayan bir “eşitler hukuku” ile yan yana gelmeleri, önümüzde duran “yeni Türkiye” hedefi için son derece önemliydi.
Gezi direnişi, bu anlamıyla farklılıkların ayrıştırıcı değil, gerçekten zenginlik olduğunun da güzel bir örneği oldu. Üstelik, kimliklerdeki farklılık yalnızca etnik yada dini kimliklerle de sınırlı değildi. Futbol takım taraftarlarından, eşcinsellere kadar uzanan geniş bir yelpazeyi de kapsıyordu. Gezi direnişinde yer alan veya direnişi destekleyen bütün toplumsal ve siyasal güçler, çok açık biçimde farklılıkların, eşitliği, kardeşliği, dayanışmayı engellemeyeceğini gösterdi. Çünkü kimse eşitlik deyince, kimlik deyince “benim kimliğim belirleyici, merkez benim, sen de bana benzemelisin” demeyi anlamadı. Yazılı olmayan “eşitlerin hukuku” bunun doğal olarak böyle anlaşılmasını da beraberinde getiriyordu…
Bu durum, nerden bakarsanız bakın, esas itibariyle sola ait değerlerdi ve Gezi direnişine katılanların tamamı kendini solcu olarak ifade etmese de, siyasi olarak herhangi bir tarafa koymasa da bu durum direnişin ruhunun sola dönük olduğu gerçeğini değiştirmeye neden olmaz! ***
Direnişin ruhu nasıl sola dönükse, direniş karşıtı güçlerin ruhu da sağa dönüktür! Hepsi katıksız otorite savunucusudur. Hepsi statükocudur. AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın tek adam olması, tek karar verici olması da bu gerçeği değiştirmez. Çünkü, hem bütün AKP kurmayları, hem de bu süreci destekleyen siyasi İslami çevrelerin ve bir bütün olarak iktidardan nemalanan statükocu çevreler de tıpkı Erdoğan gibi düşünürler.
Dün Bülent Arınç “istifa etti” haberi sonrası yapılan açıklamalarda gördüğümüz gibi, siyasi İslami çevrelerde zaman zaman yaşanan çatlamalar temel bakış açılarında asla bir değişiklik anlamına gelmez. Siyasal İslamcılar aynı kaynaktan beslendikleri için, özellikle muhalefet çevrelerinde zaman zaman Arınç’a, zaman zaman da özellikle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e biçilmeye çalışılan roller karşılığı olmayan rollerdir ve bu yakıştırmalar yalnızca geniş yığınların gereksiz umutlara kapılmasına hizmet eder. Ve bu yaklaşım Gezi direnişinin ruhunu değil, bazen Gül’ün, bazen Arınç’ın, bazen de yalnızca cemaatinin elini güçlendirir.
Bunlardan da asla yeni bir Türkiye çıkmaz! Bu siyasal iklimin değişmesi, AKP’nin ve dolayısıyla siyasal İslamın iktidardan gitmesi son derece önemlidir. Ancak bu gidiş, Gezi direnişine damgasını vuran sol ruhun güçlenmesiyle, “Gezi Meclislerinin” ete kemiğe bürünmesiyle yakından ilgilidir…
Yalnızca Tayyip kötü, tekçi, kibirli, ben merkezci, AKP kurmayları ya da genel olarak muhafazakar ve İslamcı kadrolar zararsız ve iyi olamazlar. Bunların hepsi birbirinin ruh ikizleridir. Her konu için bu böyledir ama en aktüel konulardan biri olan, örneğin “üçüncü köprü ismine” yönelik ortak tavır bile bunu açıkça gösterir: “Üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim isminin verilmesi bir çok Alevi’yi yaralamıştır, bu ismi değiştirmeyi düşünür müsünüz” diye sorulduğunda, Gül’ün, Çelik’in, Gülen’in verdikleri cevapla, Erdoğan’ın verdiği cevap arasında hiçbir fark yoktur. Cevapta hepsi Erdoğan’dır! Yani “al birini vur ötekine”!