
Uğur Kurt cemevi avlusunda polis S.K’nın tabancasından çıkan kurşunla katledildi. Olay ilk önce “Havaya atılan ateş so Devamı..

“Zorbalık karşısında sessiz kalan herkesin içindeki insan ölür!” diyor Akinwande Oluwole Soyinka isimli Nijeryalı yaza Devamı..

27 Mayıs 1995 tarihinden bu tarafa bir grup insan, gözaltında devletin askeri–polisi tarafından yani bizzat devlet iradesiyl Devamı..

Komünistler her daim cesur, her daim bir adım öndeler… Komünist hareketlerin ağırlıklarını yitirmiş olmaları, nicel güçlerini kaybetmiş olmaları, en son TKP örneğinde olduğu gibi “talihsiz” bir biçimde kendi aralarında bölünmüş olmaları da bu gerçeği değiştirmiyor…
Sağcılığın ve gericiliğin meşru ve hakim olduğu, ideallerin ve değerlerin “out” sayıldığı, solcu olmanın “çağ dışı” bir şeymiş gibi “ayıplandığı” bir dünyada, hele hele Türkiye gibi, İsrail gibi ülkelerde, Arap dünyasında solcu olmak zor. Komünist olmak ve komünist olduğunu söylemek ise gerçekten yürek isteyen bir iş… Düşünsenize; İsraillisiniz, ülke bir avuç ve siz de orada yaşıyorsunuz. Devletiniz, Filistin’e karşı topyekûn bir savaş sürdürüyor. Yazılı, görsel basın sürekli olarak Filistinlilerin haksızlığını, İsrail’in haklılığını yazıyor. Ve siz kalkıyorsunuz kendi ordunuzu “işgal” ordusu olarak niteliyor ve “İsrail devletinin Filistin halkına karşı barbarca ve canice saldırılarını kınıyorsunuz. İsrail, işgal ordularını geri çekmelidir” diyen arkasından da “bir Filistin devleti kurulmalıdır” yazan bir bildiriye imza atıyorsunuz: “Filistin halkına karşı işlenen suçlar mahkûm edilmelidir. Filistin halkına karşı devam eden hava saldırısı derhal sonlandırılmalı, kara harekâtının önüne geçilmelidir. Filistin halkına karşı yapılan Gazze Şeridi, Kudüs ve Batı Şeria'daki duvarlar ve tüm abluka kaldırılmalıdır. İsrail ile tüm ortak tatbikatlar ve askeri işbirliği iptal edilmelidir. Başkenti Doğu Kudüs olan, 1967 sınırları ile bir Filistin devleti kurulmalıdır…”
Evet, komünistler böyle... Nicel güçleri olmasa da tavır almayı biliyorlar…
İsrail Komünist Partisi, önceki gün Filistin Komünist Partisi başta olmak üzere, Cezayir, İran, Ürdün, Sudan, Suriye gibi onlarca ülkenin komünist partisiyle böyle bir bildiri yayınlayacak kadar cesur. Kolay iş değil ama belli ki; komünist olmak, yalnızca cesur olmakla ilgili değil, dünyaya ve insanlığa bakışta bir adım önde olmayla da yakından ilgili. İşi asıl kolaylaştıran ve tavır almayı sağlayan bu olsa gerek…
İşin tuhaf yanı ise şu; Bu konuda asıl bu sesler duyulması gerekirken, bu sesler bastırılıyor; yalnızca “gürültü” çıkaranların, retorik yapanların sesi duyuluyor… Öyle ki; bu işin ustası olan Başbakan Erdoğan dünkü grup konuşmasında “Gazze için eylem yapan Londra’yı, Paris’i, Brüksel’i, Belgrad’ı, Kopenhag’ı, Berlin’i tebrik ediyor. İnsanlık için ayağa kalkanları selamlıyorum” dediği güçlerin de önemli bölümünün solcular ve komünistler olduğu bile unutturulabiliyor. İş öyle bir noktadaki Filistin ve Gazze konusunda konuşmanın ötesinde bir şey yapmayan Erdoğan komünistlerin eylemini bile kendi hanesine yazıyor…
* * *
Evet tek başına haklı olmak yetmiyor. Güçlü de olmak gerekiyor… Ama haksızın yanında yer almamak ile hiç değilse onurun, idealin, toplumsal vicdanın ölmediğini hatırlatıyor…
İşte bu konuya bir başka örnek: AKP ve Erdoğan’ın Alevilere yönelik önceki gün yaptığı “iftar daveti”! Bu davet, benim de önceki gün yazdığım köşe yazısında olduğu gibi, Alevi örgütlerinin ve inanç önderi Dedelerin katılımı açısından tutmadı. İftara davet edilen kişi ve kuruluşların önemli bir bölümü davete katılmadığı gibi, “Başbakanlık kaynakları” tarafından son saatlerde yayınlanan liste bile büyük fireler verdi. Kimi kaynaklara göre, “kendi adamları” hariç toplam 32-33 kişinin katıldığı davette Alevi dünyası temsil edilmedi.
Alevi Bektaşi Federasyonu’nun “Gazze’de, Suriye’de, Irak’ta çocuklar ölürken, lüks lokantalarda iftar sofralarında, sahte gülücüklerin atılacağı ve yalan demeçlerin verileceği ‘haram sofrasında’ oturmak Alevilere yakışmaz. Kaldı ki; Başbakan ve Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan çözüm aramıyor “konu mankeni” arıyor. ABF konu mankeni olmayı, vitrin süsü olmayı reddediyor” açıklaması haklı çıktı… Erdoğan kendi çaldı, kendi söyledi, katılanları da gerçekten yalnızca “konu mankeni” yaptı. Alevi talepleri konuşmasında hiç yer almazken, yalnızca “Anacağının Alevi komşularının elbiselerini diktiğini” öğrenmiş olduk… Davete katılan “çakma Alevi dernekleri” bir yana diğer birkaç katılımcının sesi bile duyulmadı…
Haklı olmak yetmese de, haksızın yanında yer almaktan her zaman iyidir!