
Uğur Kurt cemevi avlusunda polis S.K’nın tabancasından çıkan kurşunla katledildi. Olay ilk önce “Havaya atılan ateş so Devamı..

“Zorbalık karşısında sessiz kalan herkesin içindeki insan ölür!” diyor Akinwande Oluwole Soyinka isimli Nijeryalı yaza Devamı..

27 Mayıs 1995 tarihinden bu tarafa bir grup insan, gözaltında devletin askeri–polisi tarafından yani bizzat devlet iradesiyl Devamı..

Deniyor ki, Ekmeleddin İhsanoğlu konusunda asıl itiraz, onun İslamcı kimliğine. Mansur Yavaş’a Haberal’a itiraz etmeyenler İhsanoğlu’nun İslamcı kimliğine itiraz ettikleri için bayrak açtılar…
57 İslam ülkesini yaklaşık 10 yıl Genel Sekreter olarak yöneten Ekmeleddin İhsanoğlu’nun demokrasi ve barış lehine bir başarısı olsa, bu eleştiri haklı olabilir.
Ama orta yerde demokrasi ve barış adına bir tek başarı yok ve İslam coğrafyası, özellikle de Arap İslam coğrafyası kan içinde.
İhsanoğlu’na, modern muhafazakar gibi, kadın hakları savunucusu gibi, entelektüel gibi hangi sıfatları takarsanız takın, İslam ülkelerindeki mevcut gerçek bu sıfatları hemen anlamsızlaştırıyor!
İhsanoğlu’nun İslamdan anladığı barıştır, mezhepler arası kardeşliktir, hukuğun üstünlüğü deseniz de İslam ülkelerinde yaşayan İslam bu yakıştırmaları da hemen yalanlıyor!
İstediğiniz kadar işin etrafında dönün; İslamı, daha doğrusu bir bütün olarak dini iktidarın dışına, devletin kurumsal yapısı dışına taşıyamadığınız sürece söylediklerinizin hepsi niyetin ötesine geçemez. Din ve devlet ilişkisi, din ve iktidar ilişkisi kişilerin iyi ve kötü niyetli olmalarının ötesinde bir gerçekliktir ve asla niyetlere göre şekillenmez. Varsayalım ki; bir anda “Ekmelci” kesilen bütün kesimlerin söylediği gibi Ekmeleddin İhsanoğlu “şeker gibi” biri olsun, gönlü barış ve demokrasiyle dolup taşsın bu da sonucu değiştirmez! Din devlet ilişkilerinde, sonucu değiştirecek olan siyasal tercihtir. Bunun adı da laikliktir, sekülerizmdir! Devletin demokratikleşmesi ve bütün inançlara eşit mesafede durmasının yolu buradan geçer. Kişilerin niyetlerinden geçmez!
Osmanlı hayranlığı hiç bitmemiş, Komünizme Karşı Mücadele Dernekleri geleneği içinde yetişmiş, hayatı boyu muhafazakar olmuş, El-Ezher tedrisatından geçmiş birinden laik bir kimlik yaratmazsınız… Neşet Ertaş gibi ondan “Bozkırın Tezenesi”ni niyet etseniz bile yaratamazsınız. Neşet Ertaş’ı kaynak “Bozkırın Tezenesi” yapan kaynak Anadolu hümanizmasıdır. Onu besleyen kaynak El-Ezher’dir.
“Nasıl da iyi bir adam, nasıl iyi anlatamam” diyenlerin sayısı her gün biraz daha artsa da Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun öğrenciliğini yapan TKP Eski Genel Başkanı Erkan Baş, bu “iyi niyetli” yaklaşımlara önemli bir itirazda bulunuyor ve şöyle diyor: “İhsanoğlu, bugün ne söylerse söylesin bir Cumhuriyet düşmanı ve Osmanlı sevdalısıdır. Siyasal gelişmelerle ilgili her ağzını açtığında meseleyi İttihat ve Terakki’ye bağlayıp, Cumhuriyet’i kuran kadroların o zihniyetin taşıyıcıları olduğunu söyleyip, her türlü musibeti bu zihniyete bağladığını biliyoruz.”
Karar sizin. Biz buraya 2002’lerde “değişim” sloganı ile ortaya çıkan Başbakan Erdoğan’ın neden desteklenmesi gerektiğini uzun uzun anlatanları dinleyerek geldik. Yok Erdoğan gömleğini çıkarmıştı… Yok Erdoğan vesayete karşıydı… 2000’lerde artık geriye dönüşü, İslami bir rejimin Türkiye’de kurulabileceğini söylemek ayıptı… Sonuç ortada… Ülke hızla muhafazakarlaştı. AKP ikitdarı burnumuzun dibinde mezhepçi ve katil yüzlerce IŞİD yarattı… Gele gele iki İslamcıdan birini tercih etmenin çok hayati bir karar olacağını, Erdoğan’dan ancak ve ancak İhsanoğlu’nu destekleyerek çıkmanın mümkün olduğunu tartışmaya başladık…
Dün de Erdoğan’ın yanında yer almak, onu desteklemek yanlıştı, bugün de… Ancak aynı şey İhsanoğlu için de geçerli. İki olmaz’dan bir olur yaratmaya çalışmanın solu, sosyal demokrasiyi ama daha da önemlisi hayallerimizi küçülttüğü umutsuzluğu geliştirdiği kesin… Bu tercihten laik bir Cumhuriyet çıkmaz. Demokrasi çıkmaz. Çıksa çıksa Yeni Osmanlıcılık çıkar… Herkes için aynı şekilde eşit uygulanan bir hukuk da çıkmaz… Ev sahibi misafir ilişkisi bitmeden bu zihniyet hep “ev sahibi” olmaya, “ötekiler” ve solcular da “misafir” olmaya devam eder…Hiç değilse bu kez, birbirine son derece yakın olan ve muhtemelen uluslar arası bir projeyi, “demokratik tercih” diye tartışmamak gerekiyor. Türkiye solcuları, sosyal demokratları “AKP zihniyetinin daha yumuşağını” tercih etmek zorunda değil. Bu zihniyet çürümüştür. Yarını yoktur! Tabi ilkesi olmayanın, duruşu olmayanın da yarını olmaz!