
Uğur Kurt cemevi avlusunda polis S.K’nın tabancasından çıkan kurşunla katledildi. Olay ilk önce “Havaya atılan ateş so Devamı..

“Zorbalık karşısında sessiz kalan herkesin içindeki insan ölür!” diyor Akinwande Oluwole Soyinka isimli Nijeryalı yaza Devamı..

27 Mayıs 1995 tarihinden bu tarafa bir grup insan, gözaltında devletin askeri–polisi tarafından yani bizzat devlet iradesiyl Devamı..

Etrafı tel örgülerle çevrili bir yere elini kolunu sallayarak gireceksin, bayrak direğine tırmanacaksın ve bayrağı indireceksin…
30 küsur yıldır savaşın olduğu bir yerde bir sivilin göstere göstere bunu yapması mümkün mü? Mümkün olmayan mümkün oldu ve ülke ayakta. Gerilim dorukta!
Provokasyonda sınır yok! Bu ülkede “Atatürk’ün evini yaktılar” diye, “Camiye bomba atıldı” diye, “Dinimize küfür ettiler” diye yapılan kışkırtmaların haddi hesabı yok… Ve o kışkırtmaların bedeli hep çok yüksek oldu.
En kolay kışkırtma yolu hep “ulusal değerler” oldu. Devlet, bayrak, Atatürk ama illa da din! Kışkırtma için hep “ideal semboller” oldular…
Türk bayrağının direkten indirilmesinin kaçıncı provokasyon olduğunu bilmiyorum ama bu tezgaha ortak olmamak ve bu oyunu da mutlaka bozmak gerektiğini biliyorum!
Türkiye siyaseti sertlikten beslenmeyi terk etmeli. İnsanların ölmesini engellemek de, bayrağın indirilmesini engellemek de siyasi iktidarın dolayısıyla devletin görevidir…
Bayrağın indirilmesi ve yere atılmasını kuşkusuz cezalandırmak ve kışkırtmanın, dolayısıyla yeni ölümlerin önüne geçmek gerekir. Bu konuda belki de ilk hamle, bu işi yapan veya yapanların olduğu gibi, belki de asıl olarak bu ortamı hazırlayan, dikenli tellerin rahatça aşılmasına göz yuman ve sonra da direğe tırmanmasına da izin veren sorumluların da açığa çıkartılması olmalıdır!
Hedefe konan güçlerin başında gelen HDP yöneticileri, hatta HDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan’ın aktardığına göre Öcalan da "Bizim hiçbir ulusun ulusal değer ve simgelerine karşı olumsuz ve rencide edici bir yaklaşımımız olmamıştır, olamaz” demesine ve bu olayı provokasyon olarak değerlendirmesine rağmen bunu kimse duymak istememektedir.
AKP ve MHP başta olmak üzere birçok siyasi çevre oldukça hiddetli. Hiddetin şiddet getireceği bilinmesine rağmen, milliyetçilik geçer akçe olduğu için kışkırtma dünkü grup konuşmalarına da yansımaya devam etti. Bunlar için aslında korumak istedikleri, ne bayrak ne de kutsallardır. Her şey otoriter bir iktidar içindir!
Yaşadıkça görüyoruz ki; Çözüm dendikçe çözümsüzlüğü de dayatan, siyasal iktidarın bizzat kendisidir. Politikanı sertlik ve ayrıştırma üzerine kurarsan, bu tür sonuçları da hazırlayan sen olursun.
Siyasette yeni bir barış kültürü yaratmak yerine, otoriter bir yapı için şiddeti ve gerilimi öne çıkaran anlayış bu provokasyonun koşullarını da yaratan anlayıştır! Beki de bu nedenle aslında “barış süreci” dedikleri şey, savaşın ve gerilimin başka bir biçimde devam ettirilmesidir. Çünkü şekil değiştiren savaş ve gerilim politikası, gerilimden beslenen herkesin işine geliyor. AKP, MHP ve KCK açıklamalarına bakınca bu açıkça görülüyor… Bu nedenle yaşanan, çözüm süreci değil yalnızca bir ateşkes sürecidir!
Başbakan Erdoğan’ın “Tokat’taki vatandaşın ortaya koyduğu tavrı aynı şekilde herkes ortaya koymalı” sözlerinin hemen ardından hemen ırkçı-ayrımcı saldırıların, linç girişimlerinin olması “iç savaş” için birçok şeyin pamuk ipliğine bağlı olduğunu gösteriyor… Linç için, çatışma için sırada bekleyen çok fazla sayıda çevre vardır. “Alnının çatının ortasından vurmak gerekir” dediğinizde birileri buna hemen soyunabilir…
Tokat’ta Lice’deki saldırıda 2 kişinin öldürülmesini protesto eden 30 kişilik gruba yapılan saldırı buna örnektir. Ankara’da tekbir getiren bir grubun “Türkiye Kürtlere mezar olacak” sloganları atarak Kızılay’da bazı kişilere saldırması da… Malatya’da yapılan basın açıklamasına saldırı da…
Türkiye yeni bir çatışmalı ortamı, barış yerine savaşın öne çıktığı günleri bir kez daha hak etmiyor. Öne çıkması gereken ise tereddütsüz sağduyudur. Barış lehine açık tavır almadığında bu sürecin en zararlısı, tavır aldığında ise en kârlısı olacak CHP bu provokatif ortamda barış için bir adım öne çıkmalıdır. Bu nedenle Kılıçdaroğlu’nun dün grup konuşmasında “bu ülkede terörü bitirmenin yolu tam demokrasi ve özgürlükten geçiyor. Birey hak ve özgürlüklerinin genişletilmesinden geçiyor” belirlemesinin arkasında durması, bunu politik bir çizgiye dönüştürmesi çok önemlidir… Böyle bir politik çizgiyle “yüzde yüz terör biter mi, bilinmez ama en azından marjinalleşir.”