
Uğur Kurt cemevi avlusunda polis S.K’nın tabancasından çıkan kurşunla katledildi. Olay ilk önce “Havaya atılan ateş so Devamı..

“Zorbalık karşısında sessiz kalan herkesin içindeki insan ölür!” diyor Akinwande Oluwole Soyinka isimli Nijeryalı yaza Devamı..

27 Mayıs 1995 tarihinden bu tarafa bir grup insan, gözaltında devletin askeri–polisi tarafından yani bizzat devlet iradesiyl Devamı..

Anayasa’nın 34. Maddesi “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” der.
Peki öyle mi?
Kendiside Anayasa üstü ilahi güç gibi gören ve Anayasa’yı evrensel haklar manzumesi olarak değil, iktidarın ihtiyacına göre yorumlayan RTE, Gezi direnişinin birinci yılında da gösteri hakkı kullanımına yasak getirdi.
RTE, Sultanbeyli’de toplanmış bindirme kıtalarına seslenirken “Güvenlik güçlerimiz kesin talimatı almıştır. Gereği neyse A’dan Z’ye o yapılacaktır.” dedi.
“A’den Z’ye gereği” Gezi Gösteri ve yürüyüşleri sırasında uygulandı sonuçlar ortada:
Adaletsizliği örgütlediler. Hak aramak suç haline geldi.
Biber Gazı sıktılar. 13 yıllık biber Gazı stokunun muktedirin huzuru ve korkusunu yenmek için bir ayda tükettiler.
Cop kullanıldı. Can alındı. Suç ise copla ve sopalarla öldürülen Ali İsmail Korkmaz’a yüklendi. “Hak etti” dediler.
Çocukları öldürdüler. “Elinde sapan vardı”, “Sokakta niye geziyor” diyerek yüzsüzlüklerin de katili oldular.
Diktatörlüğün güvenliği ve hâkimiyetini sağlamak için, olağanüstü tedbirler alındı.
Edepsizliğe biat edilmesi talep edildi.
Faşizmin fetvasıyla ötekileri devletin defterine fişlediler.
Göz çıkarttılar. Gözaltı yaptılar. Terör rejimine “ileri demokrasi” yalanıyla güzelleme yaptılar.
öĞütlediler. Polisin yazdığı “destanı” toplumsallaştırdılar. Satın alınmış kalemler, RTE’nin suflörlüğünde dalkavukluk ve papağanlık becerilerini yarıştırdılar. Yarışın galipleri ise milletvekili, başdanışmanlık gibi mevkilere geliyor. Ne kadar beceri o kadar mevki!
Haber alma hakkı yasaklandı. Hırsızlıkların ve yolsuzlukların üstü manipüle edildi. Yandaş ve anaakım medyaya üç maymunu ve Penguen’i oynattılar.
Isdırap ve acı çektirdiler. Issız ve halksız sokaklar yaratıldı. Askeri darbelerden feyzalarak, AKP tipi OHAL ve sıkıyönetimle, seyahat ve gösteri hakkı özgürlüğü yasaklandı.
İşkence yaptılar. İnsanlık suçu işkence sokaklara taşındı ve bu evde tutulan yüzde ellinin insan haklarına saygı olarak pazarlandı.
Jurnallemek RTE fetvasıyla örgütlendi. Komşudan tencere tava çalan komşusunu jurnallemesi istendi. RTE, dindar, kindar ve Jurnalci nesil istedi.
Kelepçe taktılar. “Huzur ülkesi” diye “şükrettiler”.
Liberaller “Vandalizm” argümanları hazırladı. Askeri diktatörlüğün yerine, ulemanın diktatörlüğünü “yetmez ama evet” ile tercih edip, polis devletinin şiddetini TV programlarında akladılar.
Mezarlık açılımı yapıldı. RTE sadece, “12 ağacı”, 12 genci değil, aynı zamanda temel haklar, kültürel kimlik hakları, demokrasi, laiklik ve insan hakları eksenindeki Kürt, Roman ve “12” üzerinden Alevi açılımını da mezara gömdü.
Nefret söylemi benimsendi. Ulusal güvenlik ve iktidar sözcüleri “iç ve dış tehdit” palavrasıyla, bu ülkenin farklı kimliklerini birbirlerine karşı düşmanlaştıran ve kutuplaştıran dile sığındılar.
Otoriterlik hükmü verdi. Keyfi, hukuksuz “ben yaparım olur, ben söylerim polisim yapar” zihniyeti egemen kılındı.
Öldürmek serbestleşti. Emri veren bellidir. İktidarı ölüm üzerine inşa ederken “Avrupa’nın bizden öğreneceği çok şey var” diyorlar. “Model ülke” dediler! Alın size sokakta hak arayan çocuklarını “öldüren model ülke!”
Polis plastik mermi ve gaz bombası ile “orantılı” müdahale etti.
Rezilliklerin bin türlüsüne başvuruldu. Rezilliklerin daniskasına göz yumuldu. Ama bu rezilliklerin halkın ve uluslararası toplumun belleklerinde yer aldığı gerçeğini, RTE’nin küresel ölçekte çizilen karizmasında görmek mümkün.
Silah kullanıldı ve gençler vuruldu. Uğur Kurt cemevinde ibadet esnasında hedef alınarak öldürüldü.
Şiddet kutsandı ve uygulandı. Çünkü şiddet kapitalizmin ve AKP’nin orantısız zekâsıdır. Muhalefeti demokratik zeminde görmekten korktuğu için, şiddetin hedefinde demokrasi ve halk vardır. AKP ise şiddet yoluyla biatkâr ümmet için halksız demokrasi istedi.
TOMA Cumhuriyeti ile talan düzenini korudular.
Ulemalı iktidar unutturmayı ve susmayı öğütledi. Devletin günahlarını ve ahlaksızlığı sonucu ortaya çıkan ölümleri “takdir-i ilahi” olarak pazarladılar.
Üstekilerin güvenliği ve mutluluğu için alttakilerin “canı ve hakları cehenneme” yollandı ve mutsuzluğu gasp edildi.
Vicdansızlığın taşlaşmış sözüne sığındılar. Hak ve adalet arayışını itibarsızlaştırmak istediler.
Yalana sığındırlar. “camide içki”, “üstü çıplak erkekler başörtülü kadını dövdüler ve üzerine işediler” diyerek, toplumsal hassasiyetleri tahrik eden yalanlarla yeni Maraş ve Çorum’lara çağrı çıkardılar!
Zulmün bin bir türlü repertuvarı ile sosyal hayat zehirlendi. Balkonda çay içen ve tencere çalan 87 yaşındaki neneye 86 TL ceza kestiler! Çocukları yaraladılar. Yaralıları sedyelere ve sokak köşelerinde kelepçelediler. 12 Eylül resimleri yeniden göz önünde sergilendi.
Neymiş; insan hakları ve özgürlükler konusunda A’dan Z’ye zekâsal cari açığı olan iktidar, A’den Z’ye orantısız güç ile halka savaş açmıştır. Türkiye’de ayrımcılık, nefret ve mezhepçilik ekseninde toplumsal kutuplaştırma yaşanıyor. AKP, TOMA ve Biber Gazı Cumhuriyeti kuruyor.
***
Polis bebek ve 18 yaş altı 22 çocuk öldürdü
Gezi direnişinin ardından bugüne kadar polis 28 kişi öldürdü.
Polisin attığı gaz bombaları sonucu 24 kişi hayatını kaybetti.
Halen cezaevinde tek bir polis dahi yok!
Çünkü onlar RTE için destan yazıyor.