
Uğur Kurt cemevi avlusunda polis S.K’nın tabancasından çıkan kurşunla katledildi. Olay ilk önce “Havaya atılan ateş so Devamı..

“Zorbalık karşısında sessiz kalan herkesin içindeki insan ölür!” diyor Akinwande Oluwole Soyinka isimli Nijeryalı yaza Devamı..

27 Mayıs 1995 tarihinden bu tarafa bir grup insan, gözaltında devletin askeri–polisi tarafından yani bizzat devlet iradesiyl Devamı..

Başbakan Erdoğan’ın Türkiye Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu’na ‘edepsiz’ demesi ’devlet ciddiyeti ve devlet protokolü’ gibi kavramları da tartışmaya açtı. Erdoğan’ı destekleyenler de Feyzioğlu’nu destekleyenler de ‘yaşananların devlet ciddiyeti ve devlet protokolüne’ yakışmadığını söylüyorlar…
Peki devlet ciddiyetinden ya da protokolünden anlaşılan nedir?
Ciddiyetten ve protokolden anlaşılan; Suya sabuna dokunmadan konuşmak! Genel geçer bir iki laf edip ‘protokol gereği’ alanı ‘Başkan’a bırakmak! Bu istek işin doğrusu, yalnızca Başbakan Erdoğan için geçerli değil, Cumhurbaşkanı önünde de konuşmayacaksın. Genel başkanların da belediye başkanlarının önünde de… Çünkü ‘devlet protokolü’ ile murat edilen şu: Bu dernek başkanı bile olsa hiçbir ‘Başkan’ın önünde eleştiri anlamına gelen bir konuşma yapmayacaksın. Öneride bulunmayacaksın. Hele hele onun genel görüşlerine ters gelebilecek en küçük bir yaklaşımı ima bile etmeyeceksin. Bunu yaptığın anda protokolü çiğnemiş olursun, adın da edepsize çıkar!
Bunların protokolden anladıkları, ‘kafa sallayıcı’ olmak. Onay memuru olmak. Kraldan çok kralcı olmak! Önceki gün Başbakan’ın protestosu sırasında keşke tersini görseydik ama olmadı. Başbakan tavrı koyunca herkes ‘tıpış tıpış’ onu takip etti… Hadi anladık; Genelkurmay Başkanı memur, emir kulu! Başbakan’ın arkasından çıkar gider. Peki ‘bağımsız’ olması gereken Danıştay Başkanı da mı Erdoğan’ın memuru? Ya Cumhurbaşkanı? O da mı emir kulu?
* * *
Başbakan’ın bağırıp çağırdığı, küçümseyip, hakaret ettiği kişi, ‘yalancı ve edepsiz’ ilan ettiği kişi Türkiye Barolar Birliği Başkanı. Feyzioğlu ne yapmış? Danıştay Başkanı 25 dakika konuşurken o daha uzun konuşmuş! Evet, bence de makul ve makbul olan uzun konuşmak değil, kısa ve sabır sınırlarını zorlamadan yapılan konuşmadır. Ancak açıklamalardan görüyoruz ki; Başbakan Erdoğan’ın da, onu alkışlayanların da asıl derdi ne bu ‘uzun konuşma’ ne de Van’daki konut sorunu. Feyzioğlu’nu ‘yalancı’ ve edepsiz’ yapan asıl sorun, her şeye kadir olduğuna inanan Başbakan’ın bulunduğu bir toplantıda onun dolaylı da olsa eleştirilmiş, üstelik yer yer de Cumhurbaşkanı üzerinden uyarılarak akıl verilmiş olması! Sorun bu! Yani Başbakan, bırakın eleştiriye tahammül etmeyi, ‘hatırlatmalara’ bile tahammül edemeyecek bir durumda! Yoksa Feyzioğlu’nun konuşmasının tümü okunduğunda son derece dikkatli ve saygı sınırlarını zorlamayacak şekilde hazırlandığını görmek için derin tahliller yapmaya gerek yok.
* * *
Ülke tek adamın ülkesine, devlet de AKP devletine dönüştüğü için Erdoğan çok tahammülsüz. Kendisi dışında artık hiç kimsenin konuşmasını istemiyor. Ne söylenecekse kendisi söyler, ne yapılacaksa da kendisi işaret eder havasında. Adına ‘devlet protokolü’ denen ve her türlü konuşmayı sınırlayıcı siyasal kültür geleneği de bu yaklaşımı fazlasıyla destekliyor…
Durum böyle olunca kim ki, ‘en birinci adama’ rağmen konuşma yapmak istiyor, anında aforoz edilir. Arkasından da ‘yalancı , tiyatrocu ve edepsiz…’ Sonra da yaptığı konuşma ‘fazla siyasi’ bulunarak, meydan okunur: ‘Cübbeni de çıkar gel!’ Fethullah Gülen, Haşim Kılıç örnekleri vardı, şimdi bu kervana Feyzioğlu da dahil edildi…
* * *
Hukukun bu kadar siyasileştiği, adaletsizliğin her yere sirayet ettiği, yargı kararlarının yerlerde süründüğü bir ortamda Baro Başkanı konuşmayacak da kim konuşacak? Feyzioğlu’nun ‘siyasi’ ilan edilen konuşmalarına yönelik, Adalet Bakanı’nın, Danıştay Başkanı’nın açıklamaları ise tam anlamıyla utanç verici.
Başbakan’ın ‘bu, siyasi bir konuşmadır’ demesine Feyzioğlu da anlık bir refleks olarak ‘yok benim söylediklerim siyasi değil’ dese de gerçekten siyasi. Doğrusu da bu… Konuşmanın siyasi olduğunu söylemekten çekinmek ‘devlet protokolü’ denen yaklaşımın bir sonucu... Feyzioğlu ne dedi: ‘Siyasetin girdiği mahkemeden adalet kaçar. Adaletsiz demokrasi olmaz... Gazeteciler özgürlük istiyor… Sosyal medyada yasaklamalar olması yasalara aykırıdır… Anayasa ve AİHM’ de 1 Mayıs yasağını reddediyor…Polis şiddete başvuruyor… Sandıklardaki hilelerle mücadele edilmiyor… Yolsuzluk iddiaları ve soruşturmalarını gerçeğin ışığında aydınlatın… MİT Yasası yeni ve denetimsiz bir kolluk gücü yaratıyor… Anayasa Mahkemesi’nin HSYK’yı iptal etmesi doğrudur…’
Bunlar bile Başbakan’ı çileden çıkarmaya yetecekken, Feyzioğlu bu söylediklerinin üstüne Denizlerin isimlerini üstelik Gezi’de öldürülen gençlerle birlikte andı. Uludere dedi. Sivas, Kahramanmaraş, Çorum dedi. Yetmedi Nazım Hikmet dedi. Hrant Dink dedi. Yetmedi Yarbay Ali Tatar ve Albay Murat Özenalp dedi. Arkasından da ‘bütün devlet protokolünü’ hiçe sayarak sordu: ‘Vicdanlarımız kanamıyor mu?’
Edepsiz ilan edilmek için bunlar yeter de artar bile! Tercih sizin; Benim tercihim edepsiz olmaktan yana!