
Uğur Kurt cemevi avlusunda polis S.K’nın tabancasından çıkan kurşunla katledildi. Olay ilk önce “Havaya atılan ateş so Devamı..

“Zorbalık karşısında sessiz kalan herkesin içindeki insan ölür!” diyor Akinwande Oluwole Soyinka isimli Nijeryalı yaza Devamı..

27 Mayıs 1995 tarihinden bu tarafa bir grup insan, gözaltında devletin askeri–polisi tarafından yani bizzat devlet iradesiyl Devamı..

Demokratik, laik, hukukun üstün ve bağımsız, sosyal devlet olmayan ülkenin egemen siyasetinden ve seçimlerinden, insan, adalet, eşitlik, toplumsal barış ve huzur arzulayanlar yanılıyor.
Seçim sonucundan siyasi bir demokrasi zaferi çıkmamıştır.
Çıkan hukuk dışılığa olan rağbettir.
Kazanan sadakanın gücüdür.
Kazanan yolsuzluğu, “çaldıysa bizimkiler çaldı, siz eskiden çalmadınız mı?” diyerek meşru gören zihniyet olmuştur.
Kazanan mezhepçilik, dinbazlık, tekçilik ve toplumsal kutuplaştırma üzerinden inşa edilen nefret ve ayrımcılık dili olmuştur.
Kazanan gericiliği besleme stratejisi olmuştur.
Tapelere, yolsuzluklara, ayakkabı kutularına, sansürlere ve yasaklara rağmen AKP iktidarı seçimlerden gücünü koruyarak, hatta kısmen artırarak çıkmıştır.
Yani devletin resmi ideolojik ve dinsel aygıtlarıyla hedeflenen toplumsal aptallaştırma ve dindarlaştırma ile teslim alınmış yığınlar yaratmada etkili sonuç alınmıştır.
Türkiye’de demokratik, siyasal, hukuksal ve bireysel özgürlüklere dayalı seçmen davranışı görülmemiştir.
Kendi geleceklerini ve kaderlerini koşulsuz ve bedelsiz egemen iktidara teslim eden, oy verdikleri için kefen giyen biatkâr, itaatkâr ve kindar nesil projesi kazanmıştır.
CHP’nin ise siyasal propagandanın dinselleştirilmesi ve muhafazakâr kesime yönelme stratejisine teslim olarak, devleti, hukuku, ekonomiyi ve siyaseti dinsizleştirme ekseninden gerçek laikliğin savunulması yerine, sağa ve muhafazakar kesime açılma stratejisi olan “birleştirici güç” üzerinden kurduğu örtülü ittifakları tutmamıştır.
Seçim sayısal sonuçlarından ziyade, siyasal sonuçları kendisini daha çok tartıştıracak gibi görünüyor.
Kişisel gözlemlerim ve kanaatim odur ki, aday belirleme biçimlerine, seçim kampanyalarının içeriklerine ve miting alanlarında kullanılan ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı, nefret diliyle ifade edilen argümanlara bakıldığında siyasette ilke ve değerlerin kaybolduğu gözlenebilir.
Siyasal güç olarak özgül bir ağırlığı olamayan, Gülen Cemaati’nin argümanlarına ve gücüne güvenerek seçim stratejisi belirleyenler kendi akıllarını devre dışı bırakmıştır. Sosyal demokrasinin evrensel ilkelerinden uzaklaşmasının sonucuna razı olmak zorunda kalmışlardır.
CHP ise açıkça Gezi Direnişi’nde açığa çıkan güce, ruha ve taleplere sahip çıkmak yerine, Alevilerin, Kürtlerin, gayri müslimlerin, emekçilerin ve yeni toplumsal hareketlerin taleplerini savunmak ve çözüm politikalarını açıklamak yerine, AKP’nin kurduğu yeni rejime karşı çıkmak ve köklü eleştiri getirmek yerine, Sünni rejimin sürdürülmesinden yana olduğu için seçenek olamamıştır. Oyunu artıramamıştır.
Sağın ve muhafazakârlığın alternatifinin sağ ve muhafazakâr adayların olamayacağı gerçeği görülmüştür.
Salt Erdoğan ve AKP karşıtlığı üzerinden siyaset inşa edenler, eski ve yeni rejimin devamından ve yeniden üretilmesinden yana kalarak alternatif olamıyor.
SİYASET KAYBETTİ, MEZHEPÇİLİK KAZANDI
AKP iktidarının, otoriterlik üzerinden kurduğu güce ve tahakküme tabi olan ve biat eden toplumsal kesimler Sünnilik ekseninde inşa edilmiş rejimin devamına, bu rejimle menfaat ilişkisi içinde olan kesimler “mezhepçi kimlik” üzerinden rejime destek vermiştir.
Devletin ideolojik ve dinsel fabrikasının ürünleriyle beslenmiş, eğitilmiş itaatkâr toplum sadaka karşılığından ve dindaşlık üzerinden rejime destek vermiştir. Ekilen biçiliyor.
12 yılda 300 bine yakın imamın-din görevlisinin memur olarak işe alındığı devlette laiklik ve demokrasi üretimi beklemek yerine, siyasi partiler politikalarının merkezine devleti dinsizleştirmeyi hedef olarak koymalıdır.
Bu rejimin ürettiği biatkâr, itaatkâr toplumda, muhafazakârlaşmanın ve gericiliğin arttığını önümüzdeki süreçte daha çok tartışacağa benziyoruz.
Demokratik olmayan darbeci rejimin ürünü seçimlerden ve Siyasi Parti Kanun’un antidemokratik hükümlerinden medet umar hale getirdiğimiz toplumsal yapının hastalıklı hali istismar edilmiştir.
Siyasetin demokratikleşmesi lazım. Halkın siyasete doğrudan katılım kanallarını tıkayan onca antidemokratik, baskıcı, yasakçı ve darbeci yasalar ve kanunlar var. Böylesi bir ortamda siyaset ve halk özgür değildir. Halkı sürüleştiren ve “oy kullanma yığını” haline dönüştüren siyasal sistemin halkı ulusal etnik ve dinsel kutsallıklar tarafından teslim alınarak demokratik, çoğulcu ve katılımcı bir siyaset inşa edilemez.