English French German Italian Japanese Chinese Russian Spanish
Üye Girişi
Kullanıcı Adı :
Şifre :
Son Makaleler
Ali KENANOĞLU
Başörtülü bacımızı cami avlusunda katletseler!

Uğur Kurt cemevi avlusunda polis S.K’nın tabancasından çıkan kurşunla katledildi. Olay ilk önce “Havaya atılan ateş so Devamı..

Turan ESER
Küreselleşen Kerbela

“Zorbalık karşısında sessiz kalan herkesin içindeki insan ölür!” diyor Akinwande Oluwole Soyinka isimli Nijeryalı yaza Devamı..

Ali KENANOĞLU
500 haftadır aynı yerde

27 Mayıs 1995 tarihinden bu tarafa bir grup insan, gözaltında devletin askeri–polisi tarafından yani bizzat devlet iradesiyl Devamı..

Facebook
Haber Bülteni
Ad Soyad :
E-Mail :
Babam…
Yayınlanma Tarihi: Perşembe, 20 Şubat 2014
Babam…

Yalnızca babam değildi. Aynı zamanda arkadaşımdı, yoldaşımdı. Güzel adamdı…
Bırakın ölümü, hastalık ona hiç yakışmamıştı. Ruhu hep gençti… Tam 129 gün hastanede yaşama tutundu. Direndi! Ama olmadı, o güzel insan Hak’ka yürüdü… Daha önce ailemden yitip gidenler olmuştu ama babamı kaybetmenin bir başka kaybediş olduğunu yalnızca hissetmedim, gördüm. Alevilikte ‘ölüm’ kavramı kullanılmasa da, ölümden ötesi yokmuş... ‘Babasız’ insan müthiş bir boşluğa düşüyor! ‘Koruma kalkanlarımı’ yitirmiş gibiyim…

Dedem bizim köyün ilk ‘okumuş’ adamı olsa da, o okuma olanağı bulamadığı için, yalnızca ilkokulu bitirmişti. Bir elektronik firmasında eğitim seviyesinin izin verdiği noktanın da ötesine geçmiş, gelebileceği en üst noktaya kadar gelmişti ve oradan emekli olmuştu. Okumuş olsaydı, Türkiye’nin önemli siyasi ya da bürokratik aktörlerinden biri olabileceğine hep inanmışımdır. Bütün arkadaş çevresi ‘okumuş-yazmış adamlarla’ doluydu. Oturmasını-kalkmasını bilirdi. Müthiş bir hatipliği ve anlatma yeteneği vardı. Sohbetin konusuna göre, mutlaka bir özdeyişi ya da fıkrası olurdu. Taşı hep gediğine oturturdu. Çok güzel fıkra anlatırdı. Hep onun gibi fıkra anlatmak istemişimdir ama bir kez bile becerememişimdir. Öyle hoş-sohbet olurdu ki, onunla sohbet eden herkesin hemencecik ‘İsmail Abisi’ ya da ‘İsmail Amcası’ oluverirdi. Belki de bu yüzden, onunla rakı sohbeti yapmak bir zevkti. Onunla rakı eşliğinde tavla oynamanın ise başka bir büyüsü vardı.

İnançlı biriydi ama dinciliğe karşı hep mesafeliydi. “Herkesin inancı kendine” derdi. Ayrım yapmazdı. Onun için belirleyici olan ‘adam’ olmaktı! İstanbul Kurtuluş’ta uzun süre Rumlarla, Ermenilerle aynı mahallede birlikte yaşadık. Onların da ‘İsmail Abisi’ idi. Annem her Muharrem’de aksatmadan oruç tutar, Hacı Bektaş’ı büyük bir inançla ziyaret etmeye özel önem verirdi. Babam daha mesafeliydi. Buna rağmen, Aleviliği de, geleneği de çok iyi bilirdi. Bütün toplumsal baskıya rağmen, Aleviliğini bir kez bile sakladığını, ‘çekingen’ davrandığını görmedim. Hatta; olası ‘kem sözleri’ baştan engellemek için, ‘Alevi olduğunu’ hemen söyler ya da hissettirirdi…

Köyde doğmuştu; köyünü de, köylüsünü de severdi. Bizim köyün ilk derneği babamın öncülüğünde kuruldu. İlk dernek başkanı da kendisi de oldu ve köyümüze de ‘dünya kadar’ hizmetin yapılmasını sağladı. Ancak; kendisini geliştirmeyen, eğitmeyen insanlara çok kızardı. Cemlere, cenaze törenlerine, etkinliklere takım elbise giymeden, tıraş olmadan gelen erkeklere çok sinirlenirdi. Temiz giyinmeyen, bakımsız kadınlara da…
Hem iyi bir türkü dinleyicisi hem de okuyucusuydu. Çocukluğumdan hatırlarım; ‘dem alınan’ masaların hemen yanına konulan pikaplarda Aşık Veysel, Müslüm Sümbül, Ali Kızıltuğ ve Ali Ekber Çiçek çalınırdı. Turan Engin’i çok severdi. Onun sesinden, ‘Gel ha havalanma, engin ol engin’ diye başlayan parçasını, kardeşim hastanede dinletince gözlerinden yaşlar boşalmıştı.

Siyaseti çok yakından takip ederdi. Televizyon dizilerinden uzak durur, haberleri kaçırmazdı. Bir ara Başbakan Erdoğan neredeyse bütün haberlerin de asıl konuşanına dönüşünce, haberlerden de soğudu. Erdoğan’ı gördüğünde hemen kanal değiştirirdi. “Dur baba, adam ne diyecek bakalım” dediğimizde, “Bu adamın her zaman aynı şeyleri söylediğini artık öğrenemediniz mi?” derdi. CHP’ye oy verir ama CHP’ye de kızardı. Kılıçdaroğlu genel başkan olduğunda çok umutlanmıştı, ona çok büyük bir kredi tanımıştı ama onun özellikle Erdoğan karşısında zaman zaman yetersiz kalışına hep kahrederdi! Buna rağmen, bizim Kılıçdaroğlu’nu eleştirmemize de izin vermezdi. Kendi söyleyeceğini söyler ama dışarıda, sokakta, düzenli olarak oyun oynadığı lokalde, sohbetin olduğu bütün ortamlarda Kılıçdaroğlu’nu savunmayı asla ihmal etmezdi. Mustafa Sarıgül’le kişisel tanışıklığı vardı, onu çok beğenirdi! “İstanbul’u alırsa o alır, başkası alamaz” der, dururdu. Babam hastalandığında, Sarıgül henüz İstanbul için kesin aday değildi, babam onun adaylığına hastanede tanık oldu. Seçim sonucunu görmeye ömrü yetmedi ama eminim Sarıgül’ün vefasını göstererek kendisini uğurlamaya gelmesine ‘tanıklık’ etti.
 Türküler eşliğinde ışıklar içinde yatsın, devri daim, kırklar da yoldaşı olsun…

NOT: Babam için arayan, mesaj gönderen, cenaze törenine katılan herkese çok teşekkür ediyorum…

Etiketler: yazar,necdet saraç,Babam…