
Uğur Kurt cemevi avlusunda polis S.K’nın tabancasından çıkan kurşunla katledildi. Olay ilk önce “Havaya atılan ateş so Devamı..

“Zorbalık karşısında sessiz kalan herkesin içindeki insan ölür!” diyor Akinwande Oluwole Soyinka isimli Nijeryalı yaza Devamı..

27 Mayıs 1995 tarihinden bu tarafa bir grup insan, gözaltında devletin askeri–polisi tarafından yani bizzat devlet iradesiyl Devamı..

Deneme yanılma yöntemiyle bir kez daha gördük ki, keskin sirke küpüne zarar verir! Bu, şaşmayan bir doğru! Eğer hiç şaşmayan bu doğruya bir de Erdoğan gibi aklın önüne geçen aşırı hırsı eklersen cin çarpmış gibi olursun! Sokaktaki vatandaşın bile gördüğünü AKP göremedi ve koca bir coğrafyayı altüst etmeye kalktı. Üstelik İslamla demokrasiyi yan yana koyarak, Arap coğrafyasında Müslüman Kardeşlerden demokrasi çıkartmaya kalktı! İslam coğrafyasında onlarca örneğe rağmen olmayacak duaya amin demekte ısrar etti. Üstelik, ceddinin yaptığı sanki bu topraklarda bölünmeyi, haritaların cetvelle çizilmesini beraber getirmemiş gibi, her fırsatta ceddine atıfta bulunarak bunun olabileceğini işaret etti. Belki, iki yıl önce uluslararası iktidarların kontrolündeki medyanın yaydığı “yalancı bahar” atmosferinde bir seçim yapılsaydı Erdoğan Arap-İslam coğrafyasında birinci adam bile olabilirdi! Ancak olmadı.
Rüzgar terse döndü, bahar da kışa! Şimdi Erdoğan aşırı pragmatizminin ve hırsının cezasını çekmeye başladı. Sünni İslam’ı merkeze alarak bölgeye dair öne çıkardığı bütün öngörüleri çöktü. Siyasal İslamdan barış ve demokrasi değil, daha fazla şiddet ve kan çıktı. Dün yalnızca Afganistan, Pakistan ve Irak’la sınırlı olan bu şiddet, bugün Suriye, Tunus, Libya ve Mısır’da da “günlük hayatta neredeyse rutine” dönüşmüş durumda. İslam coğrafyasının önemli bir bölümü maalesef Reyhanlı benzeri patlayan ve her gün onlarca insanın ölümüne neden olan bombalara tanıklık ediyor. Gerçek şu: Şiddet ve ölüm, AKP’nin öne çıkardığı “İslam eksenli barışı ve demokrasiyi” bırakın yaşamayı, konuşulur bile kılmıyor! * * * Obama Başbakan Erdoğan’a açıkça “haddini bil, ayağını denk al, bölge liderliği hayallerini hemen terk et” dedi. Obama’nın bu açık tavrına rağmen Erdoğan üçüncü dünya ülkesi insanının tipik kompleksi ile hareket etmekte ısrar ediyor ve “en üst düzey protokolle Amerika’da çok iyi ağırlandık, üstelik Esad’ın gitmesi konusunda da tam anlamıyla mutabık kaldık” laflarıyla hepimizi kandırmaya çalışıyor…
Burnundan kıl aldırmamakta ısrar eden Başbakan Erdoğan eğer dün Amerika dönüşü havaalanında açıkladığı gibi, Suriyeli muhaliflere “lojistik” desteğe devam ederse Reyhanlı benzeri patlamaların Türkiye sınırları içinde de devam edeceği kesin gözüküyor. Irak’ta bir süredir bitmese bile, “atılma hızı” oldukça kesilmiş olan bombaların son günlerde birden bire artması maalesef bu tezi güçlendiriyor. Nitekim belki de bundan dolayı, 3 saat 10 dakika sürdüğü söylenen “altılı görüşmede” neler konuşuldu bilinmez ama toplantı sonrası yapılan açıklamalardan anlıyoruz ki, devrimci sol gelişmelerin önünü kesmek için son 40-50 yıldır her fırsatta İslami şiddeti besleyip büyüten ABD ve onun şimdiki başkanı Obama bile “insan ciğeri yiyen, sivil memurları çatılardan atan, kendi büyükelçisini öldüren” İslam terör örgütlerinden demokrasi çıkmayacağını gördüğü anlaşılıyor.
Erdoğan da bir an önce siyasal İslamla demokrasinin bir arada olamayacağını artık görmeli. “İslamcılığın devlete yaklaştıkça muhafazakârlaştığını, topluma yaklaştıkça radikalleştiğini” artık görmek gerekiyor! * * * Erdoğan’ın bu yazılan çizilenlere kulak vermeyeceğini, hatta “kendisini ilk uyardığımızda Suriye'de 4 ölü vardı. Şimdi ölü sayısı 200 bini aştı. İslam coğrafyası dışında kan akan bir bölge var mı? Neden orada analar ağlıyor? Neden orada kardeş kardeşi boğazlıyor? Bizim de düşünmemiz lazım” diye soran Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözlerini de dikkate almayacağını biliyorum ama Erdoğan hiç değilse artık kendi “ekibini” dinlemeli ve “İslamcılık” üzerinden, hele hele yalnızca Sünni İslam üzerinden sağlanan iktidarların, demokrasi ve barış getirmeyeceğini anlamalı! Dünkü Zaman Gazetesi’nde “İslâmcılık’tan geriye kalan” başlıklı yazısında Mümtaz’er Türköne şöyle demiş: “İslâmcılık muhalefette iken dört başı mamur bir eylem çağrısı ve iktidar programı idi. İktidar olduğunda? Eyleme gerek kalmaz, programlar görevini tamamlamıştır. Şimdi iktidara gelmenin değil, iktidarda kalmanın araçları bulunacaktır. Verdiğim örnek, bugün hâlâ direnen, muhalefet eden İslâmcılarla, İslâmcılığın iktidarda da var olabileceğini iddia edenleri karşı karşıya getirmeye yeter. Başbakan’ımız Mısır’a gidip, İhvancıları karşısına alıp “Ey Mısırlılar, din ile devlet işlerini birbirinden ayırın” dediği zaman İslâmcılığın artık yaşamadığına hükmetmekten başka çare var mıydı?”