
Uğur Kurt cemevi avlusunda polis S.K’nın tabancasından çıkan kurşunla katledildi. Olay ilk önce “Havaya atılan ateş so Devamı..

“Zorbalık karşısında sessiz kalan herkesin içindeki insan ölür!” diyor Akinwande Oluwole Soyinka isimli Nijeryalı yaza Devamı..

27 Mayıs 1995 tarihinden bu tarafa bir grup insan, gözaltında devletin askeri–polisi tarafından yani bizzat devlet iradesiyl Devamı..

AKP ile Cemaat’in kapışması büyüyor. İyi de oluyor. Gerçek niyetler, gerçek yüzler ortaya dökülüyor. O yumuşak yumuşak ve ‘duygu yüklü’ konuşmaların, ağlamaların ve arkasından gelen vaazların ne kadar sahte oldukları görülüyor. Din referanslı dürüstlüğün ve samimiyetin sahteliği ortalığa saçılıyor. Ahlak mı dediniz, ne ahlakı; küfürler havada uçuşuyor!
Başbakan Erdoğan’ın Gülen’e yönelik “İninize gireceğiz, didik didik edeceğiz” sözlerine Gülen de şöyle cevap veriyor: “Müslümana ‘çete’ diyen, ‘şebeke’ diyen, ‘eşkıya’ diyen ve onları inlere sığınmış goriller gibi, maymunlar gibi gören bunlar partallaşmış düşüncelerin sözlere, düşüncelere, ifadelere aksedişinden başka bir şey değildir ve bunlarla hiçbir eğri düzeltilemez. İnlerdeki maymunlar, goriller, ayılar, sırtlanlar, yılanlar, çıyanlar gibi”.
Gülen’in bedduası İslami kesimde en önemli tartışma konusu haline geliyor. Hırsızlıkları es geçen Akit Gazetesi ‘Bedduaya tepki yağıyor’ diye başlık atarken, Yeni Şafak, başlığında ‘Dualar Bedduaları sandığa gömecek’ diyor.
AKP Milletvekili Şamil Tayyar'ın “Savcı Öz'ün emniyet ofisine girişi başsavcılıkça yasaklandı” iddiasına Savcı Zekeriya Öz’ün cevabı ise, sanki bütün tartışmaları özetliyor gibi: “Bazıları foseptik çukurunda gezenlerin yalanlarını yazdıkları için ağızları kokuyor. İftiranın kokusu öbür dünya da çıkmaz”.
***
Bu kavgada; Başbakan Erdoğan da, Fethullah Gülen de küfürleşerek, uzun yıllara dayanan işbirliklerini, ortaklıklarını unutturmaya çalışıyorlar. Yıllarca ele ele verenler, ortaklık sona erince, ‘o elleri’ kırmaya başlıyorlar! Üstelik, bunu karşılıklı olarak yapanlar birbirlerini ‘fitne’ ilan ederek, suçlayarak ve sorumlu ilan ederek, ortak suçlarını da gizlemek istiyorlar. Ancak bu boş bir çaba! AKP de, Cemaat de yaşanan bütün olumsuzluklardan birlikte sorumlu!
Büyüyen ve kurumsallaşan iktidarın paylaşımı mümkün olmayınca, tasfiye devreye giriyor. Henüz tam anlamıyla iktidar olunmadığı dönemlerde sıkça tekrarlanan ‘eşitler arasında birinci’ lafı hemen unutuluyor, ‘diğer eşitler’ hızla tasfiye ediliyor ve meydan böylece ‘tek adam’a kalıyor!
‘Büyük Patron’ olduğu iddia edilen Başbakan Erdoğan başta olmak üzere, AKP kurmayları ve AKP basını yolsuzluk, hırsızlık sanki önemsizmiş gibi bütün söylemlerini ‘paralel devlet’ örgütlenmesine çekiyorlar. Dün büyük aşk yaşadıkları Cemaat bir anda bütün kötülüklerin adresi oluyor! Bu operasyonun, dolayısıyla da Cemaat’in ne kadar ‘dış mihrak’ işi bir komplonun parçası olduğunu ve bütün derdin ‘Büyük Türkiye’nin önünü kesmek olduğunu anlatıp duruyorlar. Bu ‘Büyük Türkiye’de yapılan yolsuzluğu, hırsızlığı kimin yaptığını açıklamak bir yana, bahsi bile yapılmıyor!
Dün yaptıkları bugün kendi başlarına gelince feryat etmeye başlıyorlar. Haktan, hukuktan, karineden bahsetmeye başlıyorlar. Memleketin koskoca İçişleri Bakanı “Telefon konuşmalarının tapelerini değiştirmişler” diyebiliyor. Çağdaş Hukukçular Derneği’nin yargılandığı dava da dahil, Ergenekon, Balyoz, Devrimci Karargah ve Şike gibi davaların bütün tutarsızlığı ve hukuki dayanıksızlığı bilinmesine rağmen, hükümet kanadı ‘Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu’ için “Bu bir adli dava değil, siyasi algı davasıdır. Bunlar her şeyi kendi kafalarına göre yapmışlar. İnfazı da yapmışlar” diyebiliyor.
İktidardan tasfiye edilmeye başlayan Cemaat de onlardan aşağı kalmıyor ve bir anda demokratlığa soyunuyor. 28 Aralık 2011’de Uludere'de (Roboski’de) 35 kişinin öldürüldüğü katliamı ‘Irak sınırında F-16'lar kaçakçıları vurdu: 35 ölü’ başlığıyla veren Zaman Gazetesi, iki yıl sonra, birden adaleti hatırlıyor ve dün ‘3. yılına giren Uludere, adalet bekliyor’ başlığını atıyor!
***
İşte böyle! Hem AKP, hem de hiçbir tüzel kişiliği olmayan ama her daim iktidar ortağı olan Cemaat’in ‘aynı tarafta’ olmaları, yalnızca ‘kapışmayı’ daha da ilginç kılıyor, ‘gerçeği’ değil! Çünkü bunlar arasında dinen, siyaseten ve ideolojik olarak temelde hiçbir farklılık yok. Her iki taraf da İslamcı, her iki taraf da sol ve komünizm düşmanı, her iki taraf da yalnızca ‘kendilerine Müslüman’! Bir kez daha bilmekte yarar var: Her iki taraftan da asla demokrasi çıkmaz!