
Uğur Kurt cemevi avlusunda polis S.K’nın tabancasından çıkan kurşunla katledildi. Olay ilk önce “Havaya atılan ateş so Devamı..

“Zorbalık karşısında sessiz kalan herkesin içindeki insan ölür!” diyor Akinwande Oluwole Soyinka isimli Nijeryalı yaza Devamı..

27 Mayıs 1995 tarihinden bu tarafa bir grup insan, gözaltında devletin askeri–polisi tarafından yani bizzat devlet iradesiyl Devamı..

En son temsilcileri Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan olsa da, hepsi birbirine benziyor. Yaptıkları geri teptiğinde, iyot gibi ortaya çıktığında hemen ‘dış mihrak’ tezine sarılırlar. ‘Dış mihrak’ onlar için her derde deva bir ilaç gibidir. Gerçeklerden kaçmanın, gerçeklerle yüzleşmenin sihirli sözcüğüdür!
Devleti yönetenlerin işine gelmeyen her gelişmede ‘dış mihrak’ devreye girer. Genellikle ABD ve İsrail kastedilse de, nerede başlayıp nederede bittiği belli olmayan senaryoda başrol oyuncusu olur! Duruma göre anlamı değişse de, rolü hep kalır! Bugünkü gibi bazen siyasi iktidar sıkıştığında, bazen de siyasi iktidarın icraatları fiyaskoyla sonuçlandığında, ‘dış mihraklar’ devreye girer! Suriye örneğinde olduğu gibi!
Bu yüzden de bazen adı ‘uluslararası komplo’ da olan ‘dış mihhrak’ söylemi, araya karbon kağıdı konulmuş gibi, bu ülkeyi onlarca yıldır yöneten herkesin ama ayrımsız herkesin ortak söylemidir! Üstelik yalnızca ‘sivil siyasetçilerin’ değil, askerin de söylemidir! Söyleyenin adı değişse de, genellikle her şeyin sorumlusudur, asıl suçludur!
Sanki her şey güllük gülistanlıktır; ne orta yerde bir yolsuzluk, ne rüşvet, ne de başka bir sıkıntı vardır. Söylem klasiktir; ‘Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde’ diye başlar ve ‘şu günler’ bir türlü bitmez! Üstelik, “Ya, bu işi tabii ki dışarıdan kaşıyanlar olacaktır, içerde hiç bir sorumlu yok mu” diye sormanıza bile izin vermezler. Elleri sürekli düğmede olan birileri hazır ve nazır beklemektedir!
Başbakan hafta sonunda Ordu ve Giresun’da, bırakınız yalnızca Türkiye’yi, dünyanın en büyük yolsuzluklarından biri olduğu anlaşılan ‘Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu’nun üzerine gideceğine, bir kez daha ‘dış mihrak’ tezine sarıldı! İki bakan oğlunun, bir Genel Müdür’ün bütün müdahalelere rağmen tutuklandıklarını bile görmek istemedi! Sanki bu ülkeyi, hem de 11 yıldır kendisi tek başına yönetmiyor gibi, yine mağdur ve yine mazlumdu! ‘Beti benzi atmış’ bir halde, kendi dünyasında yarattığı klasik teze sarılıyordu. Hem de ne sarılma. Önce tehditler; “O elleri kırarız. Biz o tuzakları bozarız”… Sonra hızını alamayınca; “İninize gireceğiz, tasfiye edeceğiz” sözleri... Bunlar da Erdoğan’ı kesmiyordu ve sonra sıra dış mihraklara geliyordu: “Dindar kisvesi altında bazı taşeron örgütleri kullanıp, benim ülkemde kaos oluşturmaya çalışıyorlar. Ama milletim bu oyunu bozar. Biz kasetlerle, yolunu şaşırmış kimselerle değil milletle yürüyoruz. Bize önce Allah yeter, sonra millet yeter”.
Ortaya bu kadar pislik saçılmışken, resimler yayınlanmışken; muhtemelen sıranın kendisine de geleceğini düşünen Başbakan bu söylemlerin arkasına sığınıyor. Komik de değil, trajik de!
Erdoğan Kılıçdaroğlu’na küfür edeceğine, dönüp kendine bir baksa! Kılıçdaroğlu haksız mı? Yolsuzluk davasında dört hatta sekiz bakanın isminin geçtiği bir yana, Bakan oğlunun yatak odasına kasaları, para sayma makineleri de dış mihraklar mı koydu?
***
Asıl dert kişisel ve siyasal iktidarı korumak olunca, bugünkü siyasal iktidarın yaptığı gibi din, iman ve Allah sosuna batırılmış ‘dış mihrak’ geçer akçe oluyordu. Ancak şimdiki kapışma esas olarak İslamcıların kendi arasında cereyan ettiği için, hem de para üzerinden döndüğü için ‘din, iman ve Allah’ söylemleri de inandırıcılığını yitirmeye başlamış gözüküyor. Çünkü ‘diğer taraf da’ aynı sözcüklerle saldırıyor!
***
Bu ülke ‘dış mihrak’ edebiyatından bir kurtulubilse, asıl mihraklar o zaman ortaya çıkar! Faili belli olan ama her nedense bir türlü bulunmayan bütün ‘faili meçhul cinayetler’ de hep dış mihrak işidir! Baksanıza; Gezi Eylemleri dış mihrakların işi! Kürtlerin hak talepleri dış mihrakların işi! Alevilerin ‘eşit yurttaşlık’ talebi de! Sivas Katliamı da, Hrant Dink Cinayeti de’dış mihrakların’ işi.
Üzerinden tam 35 yıl geçmiş olan Maraş Katliamı’nın da ‘dış güçlerin’ işi olduğu en küçük bir utanma belirtisi gösterilmeden halen söylenmiyor mu? Üstelik, artık herkesin ezbere bildiği katliama ‘katliam’ da diyemiyor. ‘Olay’ dediği ve yüzyılın en büyük katliamlarınan biri olan Maraş Katliamı’nı ‘unutun’ da demeyi ihmal etmiyor! Burada da durmuyor! Bu ‘dış mihrak’ öyle bir mihrak ki; katliamın üzerinden tam 35 yıl geçmiş olmasına rağmen, katliamı protesto etmek, katliamda öldülenleri anmak için Maraş’a giden, hatta gitmek isteyenleri engelliyor!