Üye Girişi
Son Makaleler

Başörtülü bacımızı cami avlusunda katletseler!
Uğur Kurt cemevi avlusunda polis S.K’nın tabancasından çıkan kurşunla katledildi. Olay ilk önce “Havaya atılan ateş so Devamı..

Küreselleşen Kerbela
“Zorbalık karşısında sessiz kalan herkesin içindeki insan ölür!” diyor Akinwande Oluwole Soyinka isimli Nijeryalı yaza Devamı..

500 haftadır aynı yerde
27 Mayıs 1995 tarihinden bu tarafa bir grup insan, gözaltında devletin askeri–polisi tarafından yani bizzat devlet iradesiyl Devamı..
Facebook
Haber Bülteni
İki Abant
Yayınlanma Tarihi: Cuma, 20 Aralık 2013

Hafta sonunda Fethullah Gülen’e yakın Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın ‘Aleviler ve Sünniler: Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak’ başlıklı Abant Platformu’nun toplantısına katıldım. Alevilerin sayıca daha az olduğu, örgütsel ve akademik düzeyde temsil kabiliyetinin zayıf olduğu toplantıda, çok sayıda ‘Diyanet’çinin yanı sıra İlahiyat kökenli Sünni akademisyen ve gazeteci vardı.
Toplantıya katılan Alevilerin önemli bir kısmı ‘tarihsel ürkeklikle’ yine ‘kısık sesle’ konuşmayı tercih etse de, Sünnilerde durum daha da vahimdi. Sünni kökenli ya da fiili olarak Sünnileşmiş akademisyenler Alevileri yalnızca ‘İslam penceresi’nden görmeye ve keşfetmeye fazlasıyla meyilliydiler. Sistem ve iktidar tartışmalarından imtina ile uzak duran katılımcıların çoğunluğu, bolca ‘birbirimizi anlayalım, diyalog içinde olalım’ laflarının arkasına sığındılar.
Üç gün süren toplantıda iki Abant vardı: Toplantıda konuşulanlar ve kulislerde konuşulanlar. Alevi akademisyenler dahil, salondaki toplantılarda daha çok ‘resmi söylem’ hakimken, dışarıda daha dinamik yaklaşımlar vardı: Cemaat’in ötekileştirilmesi, Alevilerle yapılan bu toplantıyla, hükümete ‘yeni ittfak’ mesajının gönderilmesi. Yeni bir ‘merkez sağ’ partinin hazırlıkları. Gülen Cemaati’nin seçimlerdeki tavrının ne olacağı. CHP’nin yeni bir el tarafından dizayn edilmeye başlandığı. Mustafa Sarıgül’le ve Mansur Yavaş’la seçimlerde bir dönemin kapatılmasının hedeflendiği gibi...
İtiraf etmem gerekir ki, salon dışı daha dinamikti! Salonda birçok kişi farklı olanı duymak istemiyordu. Ahmet Yaşar Ocak’ı haklı olarak eleştiren Reha Çamuroğlu’nun, “Tarihe yalnızca tek pencereden bakmayın, ben geçmişe bakarken kendimi Şah İsmail'in ardılı olarak görüyorum” söylemi ve halen bir AKP’li olarak Alevi çalıştaylarını yerden yere vuran haklı eleştirisi oldukça çarpıcıydı. “Devletin belirleyici ve yasakçı tavrı, din tarifi, bu formatta kalacaksın tavrı ne yazık ki hâlâ sürüyor” diyen Ertuğrul Günay’ın bu tespiti önemliydi ama çözüm için adım atılamamasını halen ‘devletin derinlerinde de engelleyici bir güç var’a bağlaması bir o kadar anlamsızdı. Cafer Solgun’un Diyanet’in birleştirici değil, ayrıştırıcı bir kurum olduğuna yönelik köşeli ve haklı eleştirileri ise çok önemliydi ama salonda pek duyulmak istenmedi.
***
Toplantıya katılanların çoğunluğu hem gerçekleri duymak, hem de sistemi ve ikitidarı tartışmak istemiyorlardı. ‘Dün dünde kaldı, 500 yılın hesabını yapmayalım’ yaklaşımı, ısrarla öne çıkartılan bir yaklaşımdı. Hiç değilse bugünle yüzleşilerek bunlar söylense, belki buna bile itiraz etmeye gerek kalmazdı. Ancak toplantıda bu bile söylenemiyordu. Yüzlerce yıla yayılmış, arka planında müthiş bir ayrımcılığı, nefreti ve katliamı taşıyan bir kutuplaşma, siyasi erkten bağımsız değerlendirilmeye çalışılıyor. Sanki sorun Alevi-Sünni bireylerin sorunumuymuş ve Alevilerle Sünniler günlük hayatta diyalog içinde olurlarsa, birbirlerini tanırlarsa, bu sorun ‘işte o zaman’ çözülürmüş gibi, abartılı bir iyimser hava verilmeye çalışılıyordu.
Toplantının havası böyle olunca, konuşmacıların önemli bir bölümü de buna uygun konuşmayı, ‘etliye-sütlüye karışmamayı’ tercih ediyordu. O nedenle, örneğin benim “Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılmadan bu ülkede eşitlik olmaz” önerim ya da “Bugün Aleviler belini doğrultamıyorsa, bunun tek gerekçesi 16. yüzyıldır. O baba oğlun (Yavuz - Süleyman) yaptıklarındandır. Ben kendimi Yavuz’a ve Kanuni'ye yakın hissetmiyorum kendimi Şah İsmail'e yakın hissediyorum” demem toplantının ‘ahengini’ bozuyordu! Söylediklerimin soğuk bir duş etkisi yaratması, yalnızca Sünni kökenli katılımcılarla sınırlı kalmıyor, Alevi kökenli bazı katılımcılarda da benim söylediklerimi ‘çok radikal’ buluyorlardı! Basın da buna uygun davranıyor ve benim bu konuşmam ‘Alevi olduğuma’ vurgu yapılarak, ‘ötekileştirici’ bir şekilde ‘Alevi gazeteciden tepki çeken istek’ veya ‘Alevi gazeteciden Diyanet kaldırılsın önerisi’ gibi başlıklarla ve ‘radikal’ vurgusuyla servis ediliyordu!
Diyanet’in birleştirici değil, ayrıştırıcı olduğunu vurgulamak için ‘Diyanet’te Alevi bir çaycı bile yok’ sözüm ise, Diyanet çalışanları ve İlahiyatçılar tarafından “Doğruyu söylemiyorsun, burada bile aramızda Kızılbaş olan bir din dersi öğretmeni var” tepkisi ile karşılaşıyordu. Neyse ki, o hoca konuşuyor ve “Kuran’ı ve İslam’ı ne kadar güzel hatmettiğini” anlatıyor da, ben de yalancı olmaktan kurtuluyordum! Tabii, Türkiye Barış Meclisi Dönem Sözcüsü Hakan Tahmaz’ın hakkını da yememem gerekir. Tahmaz ‘kimlik önemli değil, ne yaptığın önemli’ vurgusu yaparak, herkese Turgut Özal’ın Kürt kimliğini ve yaptıklarını bir kez daha hatırlatıyor ve beni rahatlatıyordu!
***
2009’da AKP’nin düzenlediği ‘1. Alevi Çalıştayı’na katılan biri olarak söylemek gerekirse, dört yıl sonra bu kez Cemaat’in düzenlediği ‘Çalıştay’da da ‘söylemlerdeki yumuşaklık ve kucaklayıcılık’ dışında değişen pek bir şey yok. Kaçak dövüş ve Alevileri yedekleme isteği hala devam ediyor!
Etiketler: yazar,necdet saraç,İki Abant